18 Temmuz 2011 Pazartesi

Uzak Doğu'da: 2 Temmuz, Singapur- Sürpriz Bir Gezi: Clarke Quay ve Tekne Gezisi























































































































































































Şehre dönmek üzere metroya bindiğimizde bizim geçeceğimiz duraklardan Clarke Quay dikkatimi çekti. Daha önce Singapur ile ilgili okuduğum yazılarda Clarke Quay ile Boat Quay Singapur’un eğlence merkezleri olarak tarif edilmişti. Buralarda bir sürü restoran, cafe ve bar bulunuyormuş. Orchard Road’a geri dönecekken Selda’ya okuduğum yazılardan bahsedip içecek molamızı Clarke Quay’de vermeyi teklif ettim, o da her zaman yeni bir yeri daha görme yanlısı olduğundan kabul etti.
Metro’nun Clarke Quay durağında inip bir sağa bir sola gittik ama hiç de öyle anlatılan tarzda bir yer göremedik! Daha sonra bir alışveriş merkezine girip birine sorduk ve öğrendik ki metrodan çıktığımız caddenin bir arka paralelinde Singapur Nehri boydan boya uzanıyor ve Clarke Quay de nehrin kıyısına dizilmiş bir sürü güzel mekanı barındırıyor. Biraz Eskişehir havası var burada! Üstelik nehirde tur yapan tekneler var! Biz ki bir şeylere binmeye bayılırız, bu kez de tekne turuna katılıp göremediğimiz şehir merkezini nehir üstünden görelim istedik.
15 Singapur Doları karşılığında 45 dakika süren tekne turunda Singapur’un parlamento binası, durien şeklinde yapılmış opera binası, şehrin simgesi kafası aslan, gövdesi denizatı Merlion heykeli, üstünde kayık bulunan üçüz dev otel binası, şehir manzarasını izlemek için yapılmış dönme dolap gibi şehrin ünlü pek çok yapısını gördük.
Tekne turu bitimi kendimizi oradaki güzel bir cafeye attık. Sıcaktan öyle harap olmuşuz ki kasada duran kadın yanımıza kadar gelip “size bu kokteyl iyi gelir, yanına da votka shot vereyim” dedi. Biz de bu güzel teklife hayır demedik! Singapur’daki son birkaç saatimizi yorgun, güneşten perişan olmuş ancak keyifli bir şekilde geçirdik. Sürpriz bir şekilde kendimizi attığımız Clarke Quay’i de iyi ki görmüşüz dedik! Sonra metroya binip Orchard Road’a geldik ve evimize dönmek için yola çıktık.
Singapur’a bir daha gelsem:
- Hayvanat Bahçesi’ni gezerim,
- Night Safari’de yapamadıklarımı yaparım,
- Endonezya ve Malezya’ya geçerim,
- Boat Quay’e giderim,
- Sentosa Adası’nda universal stüdyolarına giderim,
- Ve yine yine yine Clarke Quay’de zaman geçirir, tekne turu yaparım, Çin, Hint, Malay mahallelerini yürüyerek gezerim, Sentosa Adası’nda denize girerim.

























Uzak Doğu'da: 2 Temmuz, Singapur- Sentosa Adası



























































































































































































































































































































































































































Gezimizin son günü gelip çattı. Akşam 8’e kadar Singapur’un tadını çıkarmaya devam!
Bugünkü planımız Sentosa Adası. Singapur’daki her şey gibi bu da insan eliyle yapılmış bir eğlence adası. Oyun parkları, teleferikler, sky tower, Universal stüdyolarının yer aldığı bir kompleks, su altı dünyasıyla ilgili bir başka kompleks, ayrıca bir sürü beach club var. Disneyland tarzı bir düzen var, elinizde harita ile geziyorsunuz. Ancak Disneyland’den farklı olarak yapmak istediğiniz her etkinlik için ayrı bilet almak zorundasınız.
Ada’ya gidiş için biz MRT adı verilen Singapur metrosunu kullandık. Singapur’da gitmek istenilen her yere metro ile ulaşım mümkün. Sanırım 4 ya da 5 hat var, gitmek istediğiniz noktayı işaretleyerek yol parasını otomatik olarak hesaplayan kiosktan biletinizi alıyorsunuz, kullanımınız bittiğindeyse bu kartı makineye iade edip depozitonuzu geri alabiliyorsunuz. Orchard Road’dan Sentosa’ya 2,4 Singapur dolarına gittik. İndiğimiz metro istasyonunda Sentosa Adası’nın içini dolaşan bir trene bindik (3 Singapur Doları), dönüş biletini de kapsıyor. Ada içinde yapmak isteyebileceklerimizi önceden planlamıştık. Bunlardan biri teleferikti, bir diğeri su altı dünyasıydı. Bunun dışında universal stüdyoları oradaki asıl görülesi yermiş ancak tavsiye edilen Sentosa Adası’na iki gün ayırıp bir gün Universal Stüdyoları’nı gezin, bir gün de geri kalan etkinlikleri yapın şeklinde oluyor. Bizim son saatlerimiz olduğu için stüdyolara giremedik.
Önce adada küçük çaplı bir yürüyüş yapıp sağda solda neler var onu keşfettik. Daha sonra su altı dünyasına gittik. Yunus gösterilerini izledik. Bizdeki pek çok tatil yöresinde yapılan foklu ve yunuslu gösteriden pek farklı değil. Daha sonra dev akvaryuma gittik, bunun da aynısı İstanbul’da açıldı zaten geçtiğimiz yıllarda. Akvaryum şeklinde dev tünellerde çeşit çeşit balıkları ve su canlılarını görüyorsunuz. Asıl niyetimiz su altıyla ilgili 4 boyutlu bir gösteriyi izlemekti ancak o gösteriler 4D isimli başka bir komplekste yapılıyormuş. Su altı kompleksi bizi pek tatmin etmedi açıkçası.
Ada’da biraz daha dolaştıktan sonra açık hava teleferiğine bindik, bu adanın içinde gidip gelen bir teleferik. Bir de denizin üzerinden şehre gidip gelen daha büyük bir teleferik var (adı gable car), kapalı bir cam içinde gidip geliyorsunuz. Adadaki en çok sevdiğimiz şey bu açık teleferik oldu! Biz bir şeylere binmeyi seviyoruz, bunu anladık! Yemyeşil bir doğa ve masmavi deniz ortaya çok güzel görüntüler çıkarmış.
Sentosa Adası’nın doğası çok güzel. Yemyeşil… Hele tuvaletlere bayıldık! Lavaboların olduğu yerler dışarıda ve elinizi yıkarken yemyeşil ağaçları görüyorsunuz.
Öğle sıcağı nedeniyle yorgunluğumuz arttı, oradaki beach club’lardan birinde bir şeyler atıştırmaya niyetlendik ancak fiyatları çok pahalı geldi, adanın içinde sayısız restoran, cafe var. Fiyatları da daha uygun. Onlardan birine gidip karnımızı doyurduk. Niyetimiz gable car ile şehre dönmekti ancak bizden ayrı takılan Gül ile Yasin tavsiye etmediği için geldiğimiz yolla dönmeye karar verdik.
İnsan yapımı pek çok şey gibi Sentosa Adası da bizi etkileyen, büyüleyen bir yer olmadı açıkçası. Daha ziyade değişik bulduğum yerleri beğenip etkileniyorum ben, biraz bu yüzden, biraz da bastıran öğle sıcağı nedeniyle bir an önce adadan ayrılmak istedik.
Serinlemek için soğuk bir şeyler içmeye şehir merkezine!







































Uzak Doğu'da: 1 Temmuz, Singapur- Night Safari




























Bir taraftan Orchard Road’daki kasıntılık, bir taraftan sıcak bizi öyle bunalttı ki otele kendimizi zor attık. Singapur’da artık kendimizi kollarına emanet edeceğimiz tanıdıklarımız var neyse ki. İş yerinden arkadaşım Ayşe’nin abisi Ali Abi, Malezyalı eşi Siti yenge ile burada yaşıyor. Ben daha önce Ayşe’nin Singapur fotoğraflarına bakıp ikisini de gıyaben tanımıştım. Şimdi yolumuzun Singapur’a düşeceğini öğrenince Ayşe Ali Abi’yle iletişime geçip bizimle ilgilenmesini rica etti.
Biz de çeşit çeşit yabani hayvanın bulunduğu bu değişik hayvanat bahçesine gitmek için Ali Abi’den yardım istedik. Bizi otelden alıp şehirde küçük bir tur yaptırdı. Hint, Çin ve Müslüman mahallelerini gördük. Uzun bir süre trafikte kaldık. Sonunda akşam 20.30 civarı Nİght Safari yapılan dev parka ulaştık. Adı üzerinde bu parkta gece geziliyor. Öylesine güzel bir doğal ortam hazırlamışlar ki hayretler içerisinde kaldık! Ancak sonradan internet sitesinden incelediğim kadarıyla orada daha yapabileceğimiz sayısız şey varmış, biz maalesef kısıtlı zaman ve yorgunluk nedeniyle her şeyi keşfedemedik!
Giriş 35 Singapur Doları. Biraz Disneyland tarzı var. Giriş bileti bir günlük ve o biletle park içindeki tüm etkinliklere ücretsiz katılıyorsunuz. İlk iş olarak tramvayla gece safarisine çıktık. Tramvay ormanın içinde sessiz bir şekilde dolaşıyor ve civardaki hayvanları inceliyorsunuz. Flamingodan aslana, vaşaktan ayıya bir sürü hayvanı doğal ortamında ormanın sesleri içinde görüyorsunuz. Oldukça zevkli bir yolculuk ancak hayvanların rahatsız olmaması için flaş kullanmak yasak, dolayısıyla çektiğimiz fotoğraflar bir şeye benzemedi, biz de fotoğraf makinelerini kapatıp gözümüzün gördüğü ile yetinmek zorunda kaldık! İncelemek isteyenlere web adresi:
http://www.nightsafari.com.sg/
Özellikle gece hayvanlarla yapılan bir gösterisi varmış, onu izlemeyi istedik ancak maalesef saati denk getiremedik. Orman içinde yapılan yürüyüş yollarından yürüyerek tramvayla göremediğimiz bazı hayvanları gördük. Büyülenmiş olarak ayrıldık. Ayrıca buranın hemen yanında dünyanın en büyük hayvanat bahçesi yer alıyor, o da görülmeye değermiş ama maalesef biz göremeden dönmek zorunda kaldık. Tamamen insan yapımı bir şehirde turist çekmek için bu tarz yerleri oluşturmuşlar. Ertesi gün gideceğimiz Sentosa Adası da bu fikrimi perçinledi.
Daha sonra Ali Abi bizi kendi evinde misafir etti. Siti Yenge’nin elleriyle hazırladığı börek ve kekler şahaneydi, günlerdir yaban ellerde farklı şeyler yiyip içen bizlere anne eli değmiş kadar oldu!
Bu arada sık sık Durien isimli bir meyvenin adını duyduk. Bazı oteller ve kapalı mekanlara bu meyvenin sokulması yasakmış. Sebebi kötü kokmasıymış. Öte yandan Singapur’daki opera binası bu meyvenin şeklinde yapılmış… Biz de bu meyveyi merak ettiğimizi söyledik. Siti yenge durienden dondurma yapmak üzere biraz buzlukta saklıyormuş, çıkarıp getirdi. Gerçekten müthiş ağır kokuyor! Buzluktan çıkmasına rağmen! Ali abi tatmamız için biraz kesip verdi bize. Akıllı Yasin dışında hepimiz yedik. Gerçekten tadını da çok yadırgadık, hatta Gül ağzından geri çıkardı. İşin ilginç tarafı ya tiksinerek yuttuğumdan, ya yadırgadığımdan ya da meyvenin gerçekten ağır oluşundan saatlerce tadı ağzıma gelip durdu. Bir daha da tövbe dedik!
Ali abi isteğimiz üzere bizi Mustafa Center’a bıraktı. Mustafa Center Hintli bir adamdan almış ismini. Bir alışveriş merkezi ama iki sokak boyunca uzanmış, araya yol girmiş, öbür sokağa devam etmiş. Elektronik eşyadan markalı güneş gözlüğüne, parfüme kadar her şeyin satıldığı ve 24 saat açık bir spot pazar burası. Kamera ve fotoğraf makinesine bir kez de burada baktım ama fiyat çok ucuz gelmedi, üstelik ortamın kokusu ve yerleştirilişi bile bir Çin Pazarı etkisi yarattı o yüzden fazla kalmadan ayrıldık ve otele döndük.


*İlk iki fotoğraf www.nightsafari.com.sg sitesinden alınmıştır.







15 Temmuz 2011 Cuma

Uzak Doğu'da: 30 Haziran, Elveda THAILAND, Merhaba SINGAPORE!




















































































































































































































































Sabahın çok erken bir saatinde Singapur’a geçmek üzere Pattaya’da ayrılıyoruz…
Bir daha Pattaya’ya gelsem:
- Health Land’deki her masajı mutlaka denerim,
- Fil Safarisi yaparım,
- Timsah Çiftliği’ne giderim,
- Samed Adası gibi civardaki bütün adalarına gider, bol bol yüzer, su altı etkinliklerine katılırım,
- Geceleri asla uyumam, sabaha kadar eğlencenin tadını çıkarırım,
- Envayi çeşit masaj yağı, sabun, vücut sütü alırım,
- Ve bir daha bir daha Ziko’s’ta cosmopolitan içerim, Health Land’e gidip masaj yaptırırım, Coral Adası’nda scooterla gezerim, Walking Street’i keşfederim.
Pattaya’dan bir kez daha Bangkok’a gelip Bangkok’tan Air Asia’nın charter uçağıyla iki-iki buçuk saatlik bir yolculukla Singapur’a geçiyoruz. Uçak sanki köy otobüsü! Bol bol türbülans, su bile ikram etmeme, sıkışık bir yolculuk… Ancak Bangkok’un uçaktan çekilen fotoğrafları şahane, tam da veda sahnelerine yaraşır cinsten… Fotoğraflar Selda’ya ait…
Singapur Türkiye’den 5 saat ileride. Tayland’dan sonra başka bir dünyaya düşmüş gibiyiz. Über gelişmiş bir ülke… Her tarafta yol, metro inşaatları, tertemiz sokaklar, düzen nizam! Elizabeth Otel’de kalıyoruz. Elizabeth Otel, Singapur’un Champs-Elysees’i Orchard Road’a 5 dakika yürüme mesafesinde. Otele girdikten sonra Orchard Road’da dolaştık biraz, çok sıcak, bir de high quality hava Tayland’daki rahatlıktan sonra kasıntı geldi. Yöresel yemekler de yok artık, ucuzluk da! 8 Singapur Doları (1 Singapur Doları=1.25 TL)’na Mc Donald’s’ta bir şeyler yiyip yeniden otele döndük.
Singapur insan eliyle yapılmış bir şehir-devlet. Halkı Malezyalı, Çinli, Hintliler oluşturuyor, hepsinin ayrı ayrı yöresel mahallesi, yaşadıkları ve sosyalleştikleri belli yerler var ve hepsi birbirinden nefret ediyor, özellikle Malezyalılar burada hiç sevilmiyor. Yaşadığımız iki ayrı para bozdurma hadisesinde bunu net bir şekilde anladık zaten. İçinde bir Malezyalı’nın oturduğu döviz bürosundan dolar bozdurmak istedik. Kur ortalama 1,25 idi, otelde bile 1,20’den bozulurken, adam 1,12’ten bozmaya kalktı. Geri aldık paramızı. Başka bir döviz ofisinde ise banknotlardan birinin eski olması sebebiyle bize 1 Amerikan Doları=1 Singapur Doları dedi!
Singapur iki-üç günde gezilip bitirilebilir. Buranın turistik olmasının en önemli nedeni uzun uçak yolculuklarının ara durağı olması! “Singapore is fine city” isminde bir slogan geliştirmişler. Fine hem hoş, güzel anlamında, hem de ceza anlamında kullanılıyor çünkü Singapur tamamen değişik cezalar üzerine ün salmış durumda, örneğin sakız çiğnemek yasak! Ülkeye girerken doldurduğumuz vize kağıdının altına kocaman, kırmızı harflerle uyuşturucu kaçakçılığının cezası ölümdür yazıyor ve şehri gezerken sürekli o yasak, bu yasak, bunu yapmayın, onu yapmayın levhaları ile karşılaşıyorsunuz. “Annem yanımdaymış gibi hissettim”, diye bir yorumda bulundum bunun üzerine!