25 Ağustos 2013 Pazar

Toledo

Madrid şehir merkezini bir tam günde gezmek mümkün. Dolayısıyla Madrid’e gelmişken mutlaka Toledo’yu görmek gerek.

Sabahın erken saatlerinde yine yollara düşüp bu kez kendimizi tren istasyonunda buluyoruz. Madrid-Toledo arası hızlı trenle yarım saat sürüyor, gidiş-dönüş 20 euro. Hemen ilk trene atlayıp tutuyoruz Toledo’nun yolunu. İner inmez bus turistica alıyoruz istasyondan.







Toledo’yu gezmek için iki seçenek var: Birisi bus turistica diğeri de Zoco isimli tren. Bus turisticanın şehrin kalesine kadar çıktığını ve şehri yukarıdan görme imkanı sağladığını araştırmalarımda keşfettiğimden bus turisticaya biniyoruz. Gerçekten de Toledo’yu bütünsel olarak görüyoruz, hatta fotoğraf molaları da veriyoruz. Şehrin çevresinde bir tur attıktan sonra rehberimiz James ile birlikte bu kez şehrin sokaklarına dalıyoruz.








Toledo tipik bir Müslüman şehri olarak İspanya’nın ortasında orijinal haliyle duruyor. Rehberimiz James anlatıyor: “Bu dar sokaklar, meydansız şehir… Toledo tipik bir Müslüman şehridir. Müslüman şehirlerinde meydan olmaz, çünkü Müslümanlar eğlencelerini evlerinde yaparlar, sokaklarda değil…” Bu seyahat boyunca duyduğum en güzel tespit bu! Gerçekten hep merak ederdim, nedir bizdeki bu meydanları istila hali? İlk seyahatimi İtalya’ya yapmıştım ve ilk dikkatimi çeken bu olmuştu: Devasa meydanlar ve asla tek bir yapı yok meydanda. Bizde öyle meydanlar olsa onlarca büfe konur, ne bileyim polis noktaları, avm’ler, hatta araç trafiğine açılır filan… Uzun zaman düşünüp çıkamamıştım işin içinden, James noktayı koydu. Zaten getirilen alkol düzenlemeleri filan da ele vermiyor mu bu mantığı, ne yapıyorsanız evinizde yapın, diyorlar açık açık… Ne karnaval geleneği var, ne festival. Bayramlarımızı bile tanımadığımız insanlarla bir arada kutlamayız biz. İçerliyorum ama ne yapalım biz de böyle bir dünyanın içine doğmuşuz.



Ardından Toledo katedraline kadar sokakları dolaşıyoruz beraber. Orada ayrılıyoruz. 




Karnımız acıktı bu arada. Günlerdir lokal yemekler yemekten bunalmış olacağız ki katedralden meydana çıkan sokağın hemen sol köşesinde bir cafe görüyoruz ismi La Malquerida. Çorba, salata, pizza, 1 içki ve kahve 9 euro gibi set menüler hazırlamışlar. İçeride sadece kadınlar çalışıyor, ambiyansı, dekorasyonu şahane, mesela barın üzerindeki lambalar rendeden yapılmış. Ben lazanyalı, Mr. Balmy de pizzalı bir menü seçiyoruz, ortam o kadar güzel ki kendimizi ikinci içkileri söylerken buluyoruz. 

Ardından kalkıp şehri turlamaya başlıyoruz, dar sokakların arasında kayboluyoruz, fotoğraflar çekiyoruz. Böyle böyle epey dolaştıktan sonra sıcak yine enerjimizi çekince oturup bir sürahi sangriayı içiyoruz ama ayağa kalkınca görüyoruz ki bizi fark etmeden fena çarpmış.

Trene yetişmek üzere kalkıyoruz ama Mr. Balmy o kafayla elindeki haritadan yolu yanlış görünce, devasa bir yokuşu tırmanıp kendimizi hastanenin bahçesinde bulmamıza neden oluyor. Bu sefer treni kaçıracağız diye güneşin göbeğinde, kafamız güzelken koşuyoruz üzerine. Neyse ki trene yetişiyoruz.

Madrid’e döndüğümüzde otele gidip giyinip dışarı çıkalım diyoruz ama duştan sonra Mr. Balmy tir tir titremeye başlıyor, ateşi yükseliyor. Ona bir ilaç verip ben de uyuyorum mecburen. Sabah da ateşi düşmüyor. Florance Nightangale olarak ıslak havlular, ilaçlar, zorla yemek yedirmeler eşliğinde ilgileniyorum onunla ama içten içe de kızıyorum açıkçası, son günümüzde bizi otele bağladı diye. O gün akşamüstü uçağımız var çünkü.

Son gün için benim Prado müzesine, onunsa Real Madrid’in Stadı Santiago Barnabeu’ya gitme planlarımız vardı. Sağolsun beni azat ediyor da Prado müzesini gezmeye gidiyorum o otelde yatarken.

Prado Müzesi Madrid seyahatinde mutlaka listeye alınmalı, gerçekten çok etkileyici, çok sarsıcı. Aklım Mr. Balmy’de kaldığından çok rahat gezemesem de gördüğüm bile ağzımı açık bıraktı diyebilirim. Ardından son birkaç hediyelik eşya alıp şehrin merkezinde son bir turdan sonra metroya atlayıp otele geri döndüm.
Mr. Balmy de Türkiye’ye iner inmez iyileşti. Sanırım vücudu artık benim tempoma isyan etmişti, kimbilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder