11 Ağustos 2013 Pazar

Ben bu yaz...


“Çok gezdin, yeter artık otur oturduğun yerde…” Bu ara herkes bana bunu söylüyor. Daha insanlar birinci tatili görmeden ben ikinciyi bitirdim ki, ikincisi 3 ayrı tatile bedel bir şey oldu. Geleli 2 gün geçti ama ben yeni planlara başladım bile!
Bu yıl çalışmaya başladığım 8 yıldan beri ilk kez 14 gün üst üste tatil yaptım. Bana aylar geçmiş gibi geldi. Önce şu meşhur cruise gemisi ile Yunan Adaları’nda 5 gün geçirdik. Ardından Çeşme’de 2 gün mola verip İstanbul’dan Barcelona’ya gittik ve son olarak Madrid’i de hayırlayıp tekkeye döndük.
Bundan sonraki birkaç post tatil maceralarımla geçecek yani duyurulur.
Öncelikle cruise gemisinden başlarsak, herkesin anlat anlat bitiremediği şu gemi nasıl bir şeymiş bir de biz görelim dedik ve Aegean Paradise ile açıldık Ege Denizi’ne. Bu postta cruise gemisinden notlar okuyacaksınız, merak edenler artılar, eksiler şöyle:


- Öncelikle gemiye binerken pasaportlarınızı teslim edip yerine kredi kartı gibi bir gemi kartı alıyorsunuz. Bu hem kabinin kapı girişinde, hem gemideki alışverişlerinizde, hem de gemi iniş binişlerinde kullanılıyor.

- Geminin en büyük avantajı değiştirdiğiniz 3-4 rotaya rağmen gümrük, pasaport kontrollerinden geçmiyorsunuz, sıra beklemiyorsunuz, sadece Türkiye’deki limandan çıkarken bir kaşe, dönüşte ise pasaportlarınızı çıkış işlemi yapılmış olarak teslim alıyorsunuz.

- Bildiğiniz gibi çok sayıda kabin var, iç kabinler, camlı kabinler, balkonlu kabinler… Biz gezme odaklı olduğumuz için temiz bir oda bize yeter diyerek en ucuz olan iç kabini tercih ettik. Duş alma, giyinme ve uyuma dışında odada zaman geçirmediğimiz için yeterli geldi.  Zaten öğrendik ki camlı olan kabinlerin hiçbirinin camı açılmıyormuş, sadece balkonlularda deniz havası alma şansınız var, onlarda da filika manzarası ile karşılaşmanız muhtemel.
Bir de şunu aklınızda tutun: Benim gibi tilki uykusu uyuyan biriyseniz, rahat uyuyamayacaksınız, sürekli bir motor sesi ve geminin hareket halinde olmasından dolayı tıkırtı duyacaksınız. İlk geceden sonra alışmak mümkün.

- Gemide 3 öğün yemek var, muhteşem lezzetler diyemeyeceğim, idare eder. Zaten gemi limandaysa sırf yemek için koşa koşa gemiye gelmek yerine adaların yerel lezzetlerini, nefis deniz ürünlerini test etmekte fayda var.


- Geminin hareket halinde olduğu zamanlarda ise sıkılmak mümkün değil. Casino o saatlerde çalışıyor, ayrıca sürekli bir animasyon, canlı müzik hali, yarışmalar…Hiç olmadı muhteşem manzaralı güverteler.

- Gemideki içecekler ekstra ücrete tabi ama öyle uçuk fiyatlar değil.

Günlük 7 euro kişi başı bahşiş ödüyorsunuz ama sonuna kadar bu bahşişi hak eden personelle karşı karşıyasınız, çoğu yabancı uyruklu gemi personeli gerçekten kusursuz hizmet vermek için ellerinden geleni yapıyorlar.



- Geminin ekstra turları hakkında bir fikrim yok, derin bir araştırma yapıp gittiğim için hiçbirine katılmadık, kendi imkanlarımızla gezdik, bence siz de öyle yapın, okul gezisi mantığıyla gezmeyi sevmiyorum ben, sokaklarda kaybolmak bile güzel.

- Gemi turunun dezavantajı gittiğiniz yeri tadımlık görmek oluyor, hiçbir yeri tam manasıyla yaşayamıyorsunuz, sadece fikir sahibi oluyorsunuz. Avantajı ise süreniz kısıtlı olduğu için kendinizi hırpalamadan, her yeri görmeye çalışmadan en yapılası şeyi seçiyorsunuz, ayrıca her yer değişiminde eşya toplamak, taşımak gibi sorunlar da olmuyor.

- Limandaki duty free ile geminin duty freesi arasında çok fiyat farkı yok ancak ilk güne özel %10 indirim oluyor, kalabalığa ve sıcağa dayanırım derseniz dalın içeri. Biz durduğumuz limanlarda rastladıkça almayı tercih ettik. Örneğin Mr.Balmy’nin kullandığı iki parfümün kofrelerinin birini Rodos, diğerini Santorini limanındaki duty free’den 49’ar euroya bulup attık sepete.

Hem yiyelim, hem gezelim, arada denize dalalım, yeni yerler keşfedelim, eğlenelim derseniz Adalar bekliyor sizi!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder