14 Ağustos 2013 Çarşamba

Dünyaca ünlü beachlerin, aşmış bir gece hayatının, eğlencenin ve tatilin adı: Mikonos (Mykonos)


Gemi kapıları açılmadan yine kapıya dikilmişiz, süre kısıtlı, yapılacak, gezilecek, yenilip içilecek çok şey var, bizim kıvırcıktan son tüyoları alıyoruz. Bu kez limana yanaşamıyoruz, gemiden tenderla yeni limana geçmemiz gerek. Yeni liman eski liman arası yaklaşık 20 dakika sürüyor, eski limanla şehir merkezi de yaklaşık 10 dakika sürüyor.Önce yürüsek mi diyoruz ama sonra bir otobüs durağı ilişiyor gözümüze, hemen bir tane de otobüs geliyor, atlıyoruz. Eski liman aynı zamanda otobüs durağı gibi bir yer.







Sabahın dokuzu, daha hareketlenme filan yok sokaklarda, mis gibi bir rüzgar var ama. Şehrin dar sokaklarına dalıyoruz, her yer beyaz-mavi, rüzgar da eklenince canlı bir aydınlık var her yerde. Hemen açık bulduğumuz bir yerde bol nutellalı bir krep yiyorum, sokakları karışlayıp yel değirmenlerinin ve little venice’in bölgesine gidiyoruz, insanı mutlu ediyor burası!





Amacımız sabah sakin saatleri Elia Plajı’nda geçirip akşam parti zamanı Paradise ya da Super Paradise Beachlerinden birine gitmek. O yüzden otobüs durağına dönüyoruz ama 2 dakikayla Elia Plajı’na giden otobüsü kaçırmışız. Bir sonraki de bir saat sonra.



Burada bir parantezle şunu belirtmek isterim: Mykonos’ta ulaşım hayli zor, zannediyorum birtakım “lobi”lerin parmağı var bu işte. Bu kadar turistik ve popüler bir yerde bunca az toplu taşımanın olması, adada sadece 30 taksi bulunması ve bunların boş bile olsalar rezerveli misali kimseyi almaması dikkatimi çekti. Öte yandan adada hayat gece başlıyor, sabaha kadar sürüyor ama son otobüsler en fazla gece 2’ye kadar hizmet veriyor. Araba, atv ya da motosiklet kiralamak en mantıklı çözüm, tabi bizim gibi ehliyetleri gemide bırakmamışsanız…

Elia Plajı’nda gitmek konusunda hayaller suya düşünce napalım biz de Paradise’a şimdiden gideriz, deyip eski limandan kalkan servislere biniyoruz. Paradise Beach’teki Tropicana’ya gidiyoruz. Akşama kadar plajda sakin bir gün geçiriyoruz, yiyoruz, içiyoruz, rüzgarlı ve denizi soğuk ama pırıl pırıl, zaman zaman oturduğumuz yerde üşüyoruz bile. Akşamüstüne kadar kitap okuyup hem göze, hem damağa hitap eden kokteyllerden tadıyoruz.







Akşamüstü saat 5’te hareketlenmeler başlıyor, kızlar çıkıyor masalara, bir parti, gece kulübü havası, çılgınlık hat safhada ve hayli keyifli. Biz çok uzun kalmadan ama parti havasını da koklamayı ihmal etmeyerek ayrılıp yeniden şehir merkezine geliyoruz.

Biraz alışveriş, magnetler filan derken yine şehri karışlıyoruz bir güzel, ardından sokaklar arasında kaybolurken bir restoranda akşam yemeğimizi yiyelim diyoruz, rastgele bulduğumuz bir yere giriyoruz ama içeride bir saklı cennet varmış sonradan fark ediyoruz. Bu restoranın adı Avra, yine bir Greek Salata ve ızgara ahtapotla ev yapımı şarapları götürüyoruz.





Geceyi Mykonos’ta geçireceğiz, o yüzden gemiye gidip üzerimizi değiştirip gecelere akmak niyetindeyiz. Yeni limana bu kez yarı yürüyerek-yarı koşarak gidiyoruz, çünkü otobüs saatini beklersek tender saatini kaçırıyoruz. Buna rağmen tender’ı 5 dakika erken kaldırıyorlar ve yine gidiyor. Bazı günler böyle talihsizlikler oluyor işte.

Bir sonraki tenderı yarım saat bekliyoruz, sonra gemide duşumuzu alıp süslenip yeniden tender+otobüsle eski limana ulaşıyoruz. Amacımız Scandinavian ve Space ismindeki ünlü iki clubta eğlenmek. Ancak gündüz o kadar yorulmuşuz ki, gece 12 olduğu halde bu clublarda da bir hareketlenme göremeyince daha fazla dayanamayacağımızı anlıyoruz. Pilimiz bitik ama aklımız Mikonos gecelerinde kalmış olarak gemiye dönüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder