8 Ekim 2014 Çarşamba

Sicilya'da 6. Gün: Merhaba Palermo!

Gece boyu yağmur devam etmiş belli ki, sabah da hız kesmeden yağmaya devam ediyor. Biz son kez bayıldığımız Hotel Victoria’nın kahvaltısından kalkıp otobüs durağına gidiyoruz. Tren araştırması yapsak da Taormina’da doğrudan Palermo’ya giden tren yok. Salvadore de “en iyisi Catania’ya gidin, oradan tren de bulabilirsiniz, otobüs de” diyor.Taormina’dan Catania’ya gidiyoruz. Catania’dan da o saatlerde doğrudan Palermo’ya giden bir tren yok, Messina aktarması yapmak gerekecek. Ya da yaklaşık 45 dakika sonra kalkacak bir otobüs var. Otobüs daha mantıklı geliyor. Beklerken bir graniteyi daha yiyiveriyorum!

Otobüsün en önüne oturuyoruz ama yaklaşık 3 saat sonra indiğimizde kafamda sadece tekdüze Latin müzikleri dönüyor. Otobüs şoförü yaşlı amca 3 saat boyunca epey yüksek sesle, eliyle direksiyonda tempo tutarak dinledi bunları.


Palermo’da yapış yapış bir sıcak var. Otobüs durağı ve tren istasyonu yan yana, inip 10 dakika yürüyünce kalacağımız stüdyo daireye ulaşıyoruz. Bizi karşılayan Marco çok sıcakkanlı, aşağıya inip o çelimsiz haliyle benim devasa valizimi omuzuna atıyor ve dimdik üç kat merdiveni pat diye çıkarıyor. Evle ilgili, şehirle ilgili bilgi veriyor. Harita üzerinde işaretlemeler yapıyor.

Aradaki granite dışında kahvaltıyla duruyoruz. Çok acıkmışız, kendimizi Palermo sokaklarına atıyoruz. Çok yakınlarda Sicilya’nın en eski restoranı olan ünlü mü ünlü Antica Focceria San Francesco’ya gidiyoruz. Deniz ürünleri, şarap ve hatta ekmeği bile silip süpürüyoruz. O sırada restoranın yanıbaşındaki kilisede bir düğüne rastlıyoruz. İçeri sızıp ilk kez bir kilise düğününe şahit oluyorum. Çok etkileyici!Tuvalete gidince Sicilya’nın magnetlerine bile konu olmuş cannoliyi geleli 6 gün olmasına rağmen tatmadığımı fark edip küçük bir tane de ondan ısmarlıyorum.





Karnımız doymuş, akşamüstü serinliği çökmeye başlamış, gezmeye başlayabiliriz. İlk olarak Teatro Massimo’ya varıyoruz, devasa tiyatro muhteşem gözüküyor. Gösterimin olduğu akşamlar kapılarını kapatsalar da, biz gittiğimizde merdivenlerinde aylaklık yapabiliyoruz. Hop on-hop off otobüslere binmek üzereyken yürümek daha iyidir diye sokaklarında dolaşmaya başlıyoruz. Şehri dörde bölen Quattro Canti Meydanı, şehrin büyük katedrali, Palazzo Reale’i, geniş parklarını görüyoruz. 








Palermo tarihi açıdan çok zengin de olsa kanlı canlı yaşayan bir şehir. Vitrinleri, ara sokakları, balkonları, sokak satıcıları, sanat galerileri ve insanlarıyla...









Palazzo Real’den sonra kapıdan çıkmamızla bir anda şehrin havası değişiyor. Palermo yazılarında ısrarla vurgulanan bir mumya müzesi var, elimizdeki haritanın en son noktasında kalan. Açıksa oraya yetişelim, hem de şehrin havasını koklayalım diye yürüyoruz ancak kapanış saatinin çoktan geçtiğini fark ediyoruz.


Gerisin geri aynı yolu dönmemek için harita üzerinde başka bir güzergah seçip zaman zaman gerileceğimiz kadar tenha ya da değişik sokaklardan, büyükçe bir parktan, önünde bir organizasyon için sandalyeler ve müzik sistemi için hazırlanmış minik bir kilisenin önünden geçip Teatro Massimo’nun önüne ulaşıyoruz yeniden.

Marco bize gece sosyalleşmeleri için iki yer önermişti: Birisi ucuz, birisi de nispeten daha pahalı bir seçenek. Pahalı olan seçenek Teatro Massimo’ya çıkan iki sokak. Özellikle All'olivella çok hareketli. Gerçekten Perşembe gecesi akşam saatlerinden yoğunluk başlamış bile. Biz de Aborijin konseptli bir mekana oturuyoruz. Burada en çok hoşuma giden içki yanındaki ikramlıklar ortadaki bir stantta açık büfe olarak ücretsiz sunuluyor. İstediğiniz şeyden, dilediğiniz kadar alabiliyorsunuz. euroya kokteylleri yuvarlarken ikramlardan da nasipleniyorsunuz.

Burada birkaç saat geçirince bu kez Marco’nun bahsettiği ucuz seçeneğe yani Vucciria'ya doğru yola çıkıyoruz. Via Roma’nın paralelindeki bu sokakta mekanlarda masa sandalye yok. İçkini gidip kendin alıyorsun, dışarıya son derece rahatsız birkaç tahta sıra koymuşlar, orada oturup içiyorsun ya da sokakta ayakta takılıyorsun. Acıkırsan seyyar tezgahlarda bir sürü seçenek mevcut. İçkilerin fiyatları 1-2 euro civarı. Masa, sandalye olmadığından sürekli bir insan sirkülasyonu oluyor.Her yaştan, cinsiyetten, milliyetten insana rastlamak mümkün.Meraklı yaşlı turistler de var, iş çıkışı gelmiş ortayaşlılar da, öğrenci grupları da, hatta şöyle diyeyim köpeğini alıp gelen bile var. Sokağın görünümü son derece pejmürde, mekanlar salaştan da öte… Ancak çok keyifli bir yer burası. Oturup izlemek, o akışa kapılıp içmek…






Saatleri burada geçiriyoruz, arada mekan değiştiriyoruz, sonra yine ilk baştaki yere dönüyoruz. Böyle böyle geceyi bir hayli uzatıyoruz. Yorulmuş, sokağın kokusu üzerimize sinmiş halde dairemize dönüyoruz, duştan çıkıp sızmamız saniyeler sürüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder