3 Ekim 2014 Cuma

Sicilya'da 5. Gün: Taormina, Castelmola


Buraya gelirken kendime söz vermiştim, kendimi hırpalamak, her yeri göreceğim diye zevk alınacak bir şeyi işkenceye çevirmek yok diye. O yüzden Taormina’da son günü biraz gevşek geçirelim istiyoruz. Kahvaltıdan sonra biraz Taormina sokaklarında dolaşıyoruz. Hava kapalı ama olsun bizim için dert değil.



Denize girmeye karar veriyoruz. Yeniden teleferik ve Isola Bella yollarına düşüyoruz. Ancak havanın etkisi denize de geçmiş, o berrak su bulanmış, suyun yüzeyinde bir sürü şey geziniyor. Hava da o kadar sıcak değil. Son günümüz diye tadını çıkarmaya çalışıyoruz ama nafile. Denize girelim diyoruz, MrBalmy ile aynı anda bir şey benim elini, onun omuzunu ve dizini çarpıveriyor. Çığlıklar atarak denizden çıkıyoruz. Anında kızarıp kabarıyoruz, oradaki cankurtaran “jellyfish” deyip krem sürüyor elimize, bir saat sonra bir şey kalmaz diyor. Denizin tadı tuzu yok. Oturduğumuz yer  esmeye başlayınca bugün denizden bize hayır yok deyip Taormina’ya çıkıyoruz. Genellikle son gün her şey öğrenilir misali, teleferiğe her seferinde 3 euro vermeye gerek yokmuş, turuncu minibüsler 1 euroya Taormina’ya çıkıyormuş, bunu da öğrenmiş oluyoruz.





Duş alıp üzerimizi giyinip kendimizi yine Taormina sokaklarına vuruyoruz. Magnet, hediyelik eşya, kendimize hatıralık bir şeyler alıyoruz. Bu arada muhteşem bir İtalyan kozmetik markası keşfediyorum: Kiko. Kızlara rimellerinden hediye alıyorum. Kendime de ruj. Ancak niye daha fazla almadım diye hayıflanıp duruyorum şu an, gerçekten uygun fiyata, muhteşem ürünleri var.



Hava kapalı, yağmur atıştırıp geçiyor. Sokaklarda dolaşırken Roberto’dan bademli ve fıstıklı muhteşem iki tatlı alıp mideye indiriyoruz. MrBalmy yine arancini atıştırıyor. Bu kez Taormina’nın caddesinin dışına çıkıyoruz, yine şehrin ortasında minik bir Yunan tiyatrosuna rastlıyoruz. Niyetimiz Taormina’nın da tepesinde yer alan Castelmola’ya çıkıp akşam yemeğini oranın manzarasında yemek. Ancak daha zaman var.







Ara sokakta bir mekan bulup oturuyoruz. Akşam yemeğine kadar çok acıkacağımı düşünüp beyaz şarabımın yanına bruscelletta söylüyorum. Bu arada fiyatlar ana caddenin %50’si kadar düşüyor. Castelmola otobüsünün saati yaklaşınca kalkıp durağa gidiyoruz. Durakta Danimarkalı ihtiyar delikanlılar laf atıyorlar bize, sohbete başlıyoruz. “20 gün sonra Kopenhag’tayız diyoruz”, “peki şimdi burada n'apıyorsunuz?” diye soruyor, “tatildeyiz” diyoruz, “Kopenhag?” diyor, “o da tatil” diyoruz. MrBalmy’i gösterip “oooo zengin mühendis!” diyor. Kahkahalar atıyoruz, fotoğraf çektiriyoruz birlikte.


Otobüsle tırmandıkça tırmanıyoruz, manzara muhteşem ancak kara bulutların dehşet verici bir görüntüsü de var. Kalede biraz dolaşıyoruz ama hava öyle karanlık ki, fotoğraflarda bir türlü istediğimiz ışığı, manzarayı yakalayamıyoruz. Çıplak gözümüzle bizi büyüleyen manzara fotoğraflarda ne yazık ki sönük kalıyor.





Castelmola küçük bir kasaba, yağmurdan olsa gerek çok da sakin. 





Hemen Piazza Duomo’suna ulaşıyoruz, birkaç fotoğraf çekmişken deliler gibi yağmur yağmaya başlıyor. Hemen meydanın yanı başında çok enteresan bir bar var: Bar Turissi.Mekanın ilginçliği ise konseptinden kaynaklanıyor. Burada her şey penis! Vitrinlerde, duvarlarda penis objeleri, heykelleri, kapı kolları, tuvalet aynaları, abajur ayakları, musluklar… Her şey penis şeklinde. Çok eğlenceli manzaralar çıkıyor ortaya böylece. Ayrıca dünyanın en seksi sandalyesi de burada!










Yağmur göz açtırmayınca oturup birbiri ardına bir sürü kokteyli yuvarlıyoruz, yağmuru izliyoruz, bir şeyler atıştırıp telefonlarımızı kurcalıyoruz. Bu şekilde saatler geçiriyoruz. En son nefis bir Hindistan cevizli shot ikramından sonra kalkıyoruz ama sallanıyoruz, farkında olmadan fena çarpılmışız! Yağmur azalsa da kesilmemiş, otobüse atlayıp doğruca otele. Günlerin yorgunluğu, yağmurun üşütmesi derken bir daha odadan çıkamadan sızıp kalıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder