12 Ekim 2014 Pazar

Merhaba Kopenhag!

Sicilya yazılarımı bitirmeden bambaşka bir seyahati bitirip geldim. İki hafta arayla seyahat halleri, yolculuk, hava değişimi derken, bu arada ihmal ettiğim vücudum ve evimi de hesaba katarsak toparlanmam biraz zaman alacak sanırım.

İtalya’dan 6 aylık vizeyi kapıp işyerinden kış sezonu boyunca izin almanın zorluğu da hesaba katılınca peşi sıra gelen 3-4 günlük bayram tatilinde bir yerlere gitmek farz oldu.

Sicilya’da güneyin havasını aldıktan sonra sıra kuzeye geldi diyerek bu kez rotayı Kopenhag’a çevirdik. İskandinav ülkelerinin en hareketlisi Danimarka’nın başkentinde gezmek için 3-4 gün ideal tavsiyeleri de bu fikrimize destek oldu.



Konaklama için airbnb’den Susanne isminde muhteşem bir kadının evinin bir odasını ayarladık. Susanne daha ilk yazışmalarımızdan itibaren gönlümü fethetti. İlgisi, detaylı bilgi verişi ile Kopenhag’a güvenle gitmemizde çok yardımcı oldu. Öğleden sonra vardığımızda kapıyı açıp güleryüzle bizi evine aldı. Evine, odasına bayıldık. Kendimi bir film setinde gibi hissettim. Tertemiz odası, banyosu ve muhteşem yatağı ile seyahat boyunca kendimizi bulduğumuz her fırsatta eve atmak için bahaneler uydurduk!




Eşyalarımızı bıraktıktan sonra kendimizi sokaklara attık. Butik bir burgercide epey pahalı ama özel yapım hamburgerleri yedikten sonra şehrin sokaklarına bıraktık kendimizi. Kopenhag’ta para birimi kron ama birçok yerde Euro da geçerli. Ancak krona çevrilirken epey farklı kurlarla karşılaşmamak ve ödeme rahatlığı açısından kredi kartı kullanmayı tercih etmekte fayda var. Metro biletini bile kredi kartı ile almak mümkün.




Eski liman Nyhavn’a gitmeye karar vermişken Happy Wall ile karşılaşıyoruz. Gerçekten renkli pencereleri açıp kapayarak şekiller, harfler çıkararak insan mutlu oluyor! Burada bir süre oyalanıp Nyhavn’a ulaşıyoruz ve seyahatlerde bir şeylere binip gezmeyi çok sevdiğim için kro bir turist aktivitesi olarak kanal turu yapıyoruz. Önemli tarihi binaları, mekanları su üzerinden keşfettikten sonra yeniden Kopenhag sokaklarına dalıyoruz. Alışveriş caddesi Stroget’ten ilerlerken birden yine açlık hissediyoruz, butik burger güzel olsa da kesmediğinden Max isimli hamburger zincirinde bir kez daha hamburger-patatese yumuluyoruz.

















Hava güneşin gitmesiyle buz gibi oluyor, sokaklar cumartesi akşamı olmasına rağmen boşalıyor, akşam 7’de açık mağaza neredeyse yok! Max’te bedava wi-fi, sıcak derken dışarıya çıkma fikriyle huysuzlanıyorum, uzun süre kalkmak istemiyorum.

Bir süre oturduktan sonra Susanne'ın tavsiyesiyle Gothersgade Caddesi'ne geçiyoruz. Sussanne burayı "gençlerin takıldığı yer" olarak tanımlamıştı. Ancak mekanlar saat 10'u geçmesine rağmen bomboş! Gözümüze en kalabalık mekanı kestirip birer kokteyl söylüyoruz. Bir süre sonra tanıştığımız biri içeride büyük bir grup olduklarını, buraya cumartesi gecesi eğlencesi için İsveç'ten geldiklerini ve geceyi her mekanda birer içki içip kalkacakları şekilde planladıklarını söylüyor. Gerçekten de bir süre sonra bu İsveçli grup gidince bizim dolu dediğimiz mekan boşalıyor ve 80'ler filmlerindeki boş disco sahnelerini andırmaya başlıyor. Biz de o esnada kokteyllerimizi bitirmiş oluyoruz. Enerjimiz çekilmiş, uyku ve yol yorgunluğu basmış halde eve dönüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder