26 Temmuz 2014 Cumartesi

"Bazı hayatlar köşelere denk gelir"

Ailemin hikâyesinde köyde yaşayıp bir gün tası tarağı toplayıp büyükşehire gelmek önemli bir kısım. Bunu yapan dedelerim. Annem babam çocukken kendilerini Ankara’da bulmuşlar. Belli bir yaşa kadar çocukluklarını geçirdikleri köy hayatını hep özlemle anarlar. Köy hayatı şahane diye değil, herkesin en boktan da olsa çocukluğuna derin bir hasret duymasından. Köşelere denk gelen onların hayatı olmuş bizim soyağacında. Köylü doğup şehirli devam etmesi gereken, ailesi başka, çevresi başka telden çalan hayatlar. Bir önceki nesil kendi kapalılığında devam ederken, bir sonraki nesil de artık şehirli doğup şehirli büyümenin avantajını yaşamış çünkü.

Ben şanslıydım ki kendini geliştirmeye çok açık bir ailem var. Hayatın getirdiklerine uyum sağlamayı bilen, zamana, şartlargöre hayatlarını şekillendiren ve bir sonraki nesli alıp bir adım öteye atmayı kendisine amaç bilmiş insanlar. Böylece köylü doğup şehirli olabilmeyi başardılar. Ancak şunları da gördüm: Köy yaşantısının aynısını göç ettiği şehirde yaşamakta ısrar edip ne kafayı, ne yaşam biçimini değiştirmekte direnenler. Köydeki komün hayatı yaşayıp şehre değil de ancak kıyısına yerleşmiş olanlar…


İşte bu yüzden Arıza Babaların Çatlak Kızları adlı kitabı okurken hikaye öyle tanıdık geldi ki… Bir kere Ankara’da geçiyor. Samsun Asfaltı’nda başlayan hikaye, her gün kıyısından köşesinden geçtiğim Kurtuluş Parkı’nda, Kızılay’da devam ediyor. Göç hikayesi, komşuluktan öte yaşanan komün hayatlar, evladından önce elalem ne der kaygısıyla esip gürleyen ebeveynler, ailesiyle bambaşka, iş, okul, arkadaş çevresiyle bambaşka hayatlar yaşayan gençler. Yazarı Ayten Kaya Görgün mutlaka bu ortama bire bir şahit olmuş biri olmalı. Kullanılan kelimeler, tarifler, olaylar,mekanlar o kadar gerçek ki… Birkaç saatte okuyup her gün geçtiğim yollarda yürüdüm bu kitapla, şimdi değilse bile bir gün bir yerlerde görüp denk geldiğim hayatlara rastladım.

Hikaye sıradan gibi gelse de gözlem, ifade ve tanıdık birinin anlattığı bir hikaye gibi gelmesi kitabı okuma şevkimi artırdı. Bir eleştiri yapmadan da geçemeyeceğim, önce yazım yanlışı zannettiğim bazı ifadelerin kitapta her yerde sürekli aynı şekilde geçmesi sık sık kitaptan kopmama neden oldu. Örneğin, “tabi” yerine “tağabeyi” ya da “yakalayabilmek” yerine “yakalayağabeylmesi” gibi. Acaba bilmediğim bir ifade mi diyerek google’a sordum, hiçbir şey çıkmadı, sanırım dizgicinin yazara küçük bir şakası derken yazara konuyla ilgili mail bile attım ve bir iki günde dönüş yaptı kitabın yazarı, tahmin ettiğim gibi editör, yayınevi hatasıymış. Evet bildiniz, yazım yanlışlarına biraz takıntılıyım! Ancak bu kitabı yine de seve seve okudum. Bu tatil dönemlerinde sular seller gibi okunacak cinsten.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder