11 Temmuz 2014 Cuma

İki aşık bile birbirini unutur, Bodrum'dan başka bir şey düşünülmez Bodrum'da...

Ben öyle çok deniz insanı değilimdir, gireyim buruş buruş olana kadar çıkmayayım gibi özlemlerim hiç yoktur. Ama suyu seyretmeye bayılırım. Denizle ilişkim de kıyısında güneşlenmek ve sıcaktan bunaldıkça şöyle bir serinleyip çıkmaktan ibarettir. Ama artık durumum farklı… Çünkü bu zamana kadar Bodrum’a gitmemiştim.


Dünyanın pek çok yerine hatta Türkiye’deki alakasız yerlere gitmeme rağmen Bodrum’u bu ahir ömrümde görmemiş olmam herkesi çok şaşırtıyor. Niye görmediğime gelince… Deniz insanı olsam herhalde şimdiye kadar 1000 kere gitmiştim!

Bir hafta deniz, güneş, yeme, içme arasında gerçekten harika bir tatil geçirdim. Ben her tatilin son günlerinde evimi, düzenimi özlerken bu sefer hiç mi hiç özlem duymadığımı fark ettim, bıraksalar kalırdım daha… Tüm bozulmuşluğuna, tüm o turizm fırsatçılığına, kazıklayan esnafa rağmen! İstanbul için o kadar bozdular, yıktılar, döktüler, yine güzel yine güzel derim hep… Bodrum için de aynısını düşünüyorum. Her şeye rağmen hala çok güzel. İnsanların emeklilik hayallerini süslemesinin varmış bir sebebi…

Genel olarak izlenimlere gelirsek: 
- Deniz gerçekten muhteşem, o çok methedilen soğukluğunu ben hissetmedim, biraz soğuk su sevmemden, biraz da kışın sert geçmemiş olması nedeniyle denizin soğumamış olmasından. 
- Her bütçeyle, her şekilde tatil yapmak mümkün. 
- Kimi esnaf inanılmaz kazık atan cinsten, aman dikkat.
- Yabancı turistten çok yerli turist olması hoşuma gitti. 
- Dinlenmek, eğlenmek, gezmek için ideal.
- Şu pahalı beachler meselesine gelirsek, bizler Ankara'da da zaten yeme içmeye fazla para veren insanlarız, o yüzden fiyatları çok yadırgamadık, bir de üstüne "amaaaannn tatildeyiz, bir daha mı gelicez dünyaya" gibi bir ruh hali gelince rahatça yedik içtik. Ama öte yandan 35 TL'lik tüm gün Bodrum koyları turu da yaptık, canımız istedi diye kumpir de yedik. Her şey size bağlı yani.

Biz sağı solu gezmek açısından arabayla gittik ama dönüş yolu bir eziyete dönüştü, maalesef yol bitmek bilmedi. Civardaki gece klüpleri ve beachlere yakın olması açısından Türkbükü Costa Blu Butik Oteli tercih ettik, ucuz ama merkezi diye. Ancak otel değil bir pansiyonla karşılaştık. Anladığım kadarıyla nasılsa buranın gideri var diye otele hiçbir masraf yapılmıyor. Son derece eski mobilyalar var, odayı temizlemek için bile her gün hatırlatma yapmanız gerekiyor. Bir gün odaya girip temizlenmediğini ve temiz havlu konmadığını görüp söylediğimizde cevap şu oldu: “Söylemiş miydiniz?” İlk gün otel beni çok da mutsuz etti ne yalan söyleyeyim, bana Yunan Adaları’mı geri verin diye huysuzlandım. Ama sonra alıştım. Hatta Mr. Balmy ile geyik bile yaptık bol bol: “Yatak odadan büyük, nasıl sığdırdılar acaba, önce yatağı koyup sonra mı duvarları ördüler dersin?” “Kahvaltı açık büfe değil ama ekmek açık büfe” gibi… Sonra duş ve uyuma dışında otelle işimiz yok nasılsa deyip saldık gitti.


İlk gün uzun yolun ardından eşyaları odaya attığımız gibi kendimizi Türkbükü’nün “halk” tarafında bir plaja attık. Onikon isminde bir yer. Hemen bir şeyler atıştırıp denize girdik çıktık, akşam da giyinip süslenip halk tarafında bir ev yemeğinden sonra Fidele’de bir şeyler içtik. Yol, deniz, sıcak ve otelin moral bozukluğu geceyi erken bitirmemize neden oldu.

O gece sonrasının bu kadar güzel olabileceğini tahmin bile edemedik. Detayları sonraki yazılarda...

*Başlığım Gündoğarken'in muhteşem şarkısı Bodrum'dan, ilk fotoğraf da internetten alıntıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder