2 Eylül 2014 Salı

"Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor"

Bugünkü her davranışımızın, bilinçaltındaki her korku, kaygı, endişenin kaynağının çocukluktan geldiğini bilmeyen yoktur herhalde.

Yaşım ilerledikçe annemle babam burnumun direğinde her seferinde biraz daha sızlıyor, onları kaybetme korkusu her geçen gün içimde daha da büyürken, öte yandan kimi yaptıklarıyla da gençliklerinin cahillikleri mi, bilmezlikleri mi anlayamadığım bazı davranışlarını hatırladıkça kendi çocukluğumu ellerinden alıp sarıp sarmalamak istiyorum. Yanlış anlaşılmasın, hayattaki her şeyimi onlara borçluyum ama öte yandan çok içerlediğim şeyler de var, aslında kime dokunsan bu konuda bir yarası var muhakkak.


İki tane yeğenim var: 11 yaşında bir kız, 8 yaşında bir erkek. Hala anneleriyle uyuyorlar. Ablam kızıp "yatağınızda uyumazsanız..." diye başlayan tehdit cümleleri savurdukça annem "ama yazık çocuklara, 3-5 yıl sonra istesen de senle uyumazlar" diyor. Kendisi ben 4-5 yaşındayken karanlıktan korkup uykudan uyanınca en meşhur lafı "bir şey olmaz"ı patlatıp gidip yatağına yatan bir insandı. Ölsen zinhar yatağına alıp yanında uyumana izin vermez, bari uykuya dalana kadar ışık açık kalsın isteklerine aldırmaz, hadi onları geçtim uyuyana kadar başımda bile beklemezdi...


Ben ilkokul 4'e başlayınca annem de çalışmaya başladı. İlkokul 4'e kadar Ankara'nın en işlek semtinden, en merkezi okuluna yarım saatlik bir yürüyüşle iki önemli caddeyi geçerek giderdim. Yolda azılı köpeklerle karşılaşır, ağlaya ağlaya işe giden amcalara yalvarırdım, beni okula götürsün diye. Uykusundan bile kalkmazdı. Anneleri okuldan almaya gelen tiplere gıptayla bakardım.

O zaman bu, çocuğun kendine güvenini kazanması açısından önemli bir teknik olarak görülse de günümüzde doğal büyütme teknikleri çocuğun güvenini kazanmasının yegane şartının sevgiden geçtiğini, bu nedenle örneğin çocukla uyurken sürekli temas halinde olmanın, aynı yatakta yatmanın,hiç olmadı onun ihtiyacı olduğunda temas etme noktasında olduğunu bilmenin çocukların güvenini katbekat artırdığını savunuyor. Bundan otuz yıl öncesinin doğrularını tartışmak anlamsız gerçi, hiçbir şey aynı değil ki!

İlkokul 4'te annem çalışmaya başladığında evde kızartmalı yemekler yapıp kapıyı kilitleyip okula gitmenin hakkından geliyordum artık. O zaman Atakule'ye tek başıma gidip fink atar, epey uzakta oturan arkadaşıma yürüyerek gider gelirdim. Evin düzeninden, fatura yatırmaktan sorumluydum. Şimdi yeğenime bakıyorum yalnız başına bakkala gidemiyor ki bizim kuşak için bakkala gitmek anne karnından çıkmakla birlikte default olarak gelen bir özelliktir.


Aslında büyüdüğümde bunun artılarını çok gördüm ne yalan söyleyeyim. Bu özellikleri hiçbir zaman müdahaleci olmamalarını da getirdi. Nerede olduğumu bilmeleri yeterliydi, kontrol etmek, engel olmak gibi bir davranış biçimine hiç girmediler. Sosyalleşmemden hep mutlu oldular, okul gezilerini, kampları hiç kaçırmazdım. Beni bağımlı bir kişilik haline getirmediler, aksine o yaşlarda sorumluluklar vererek kendi işlerimi bana yaptırarak birey olmamın temelini attılar belki de. Kendime güvenimi bu yetiştirilme tarzına borçluyum şüphesiz. Dünyanın herhangi bir yerine bir şekilde düşsem, kendimi kurtarmayı beceririm, her yere tedirgin olmadan girer çıkarım, hep bu sayede!

Mesela lisede, hatta üniversitede bir yere gitmişsek bazı arkadaşlarımın annesi 10 kez, babası 20 kez arardı. Benimkiler bir kere bile aramazlardı. O zaman derdim ki millet ne kıymetli... Ama yaşım ilerledikçe anladım ki bu kıymetsizlikten değil, güvenden kaynaklanıyordu, önemli olan da güvendi, insanı boğup duran, sürekli kontrol eden bir sevgi değil!

Şimdi anlıyorum ki aslında en güzelini yapmışlar. Benim bir birey olduğumu kabullenebilmişler, onların yaşam tarzlarına, bakış açılarına ters kararlar aldığımda bile hep destek olmuşlar, destek gereken her anda arkama geçip gereksizse gölge olmamayı dengeleyebilmişler.

Şimdi müdahaleciliğe maruz kaldığımda cadalozlaşan hallerimi gördükçe acaba dağına göre kar misali böyle olduğum için mi böyle bir aileyi seçtim, yoksa onlar beni böyle yetiştirdiği için mi bu konuda bu kadar hassasım düşünüyorum düşünüyorum, bulamıyorum...

*Başlığım Edip Cansever'in dizesidir.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder