27 Eylül 2014 Cumartesi

Sicilya'da 2. gün: Siracusa-Catania, lezzetten ölmek...



Pazar sabahı… Kiliselerin birbiri ardına çalan çan sesleri uyandırıyor bizi. Valizden hemen kıyafet seçip kendimizi dışarıya atıyoruz. Kaldığımız cadde Via Vittorio Emmanuele. Önceki gün önünden hızla geçtiğimiz ama gözümün takılıp kaldığı dükkanlar kapalı olmasına rağmen vitrinlerine içim geçerek bakıyorum. Hatta her bir binaya, balkona!




Beş dakika sonra Piazza Duomo’dayız. Sicilya’da en çok bulacağınız dükkan pastaneler, meydanda da yan yana dizilmiş birkaç pastaneden birini seçip oturuyoruz. Birer ince dilim pizza ve paylaşmalık bir tane tatlı alıp kahvelerimizi de aldıktan sonra karnımızı pazar sabahının sakinliği ve katedral manzarası ile daha da doyuruyoruz.



Ardından meydandan kendimizi dışarı atıp surları da geçince Borselini Meydanı’ndaki otobüs duraklarında papirüsün ve Arşimed’in diyarı Siracusa’ya gitmek için hazırız.


Bir saatlik otobüs yolculuğundan sonra Siracusa’ya inip şehrin içlerine doğru yürümeye başlıyoruz. Sanırım mimariye meraklı birisi için Sicilya bir derya! Enfes tarihi taş binalar yan yana duruyor, balkonlarına halılar, çamaşırlar asılsa da aralarında dokuyu bozan bir tane yok. Catania da böyle, Siracusa da, Taormina da, Palermo da…




Yol bizi, denizin üzerindeki iki köprüye getiriyor ve asıl Siracusa’nın burada başladığını anlıyoruz. Zaten köprüde inanılmaz bir kalabalık var, kano yarışlarını izliyorlar. Yürüyerek Ortigia adasına geçiyoruz. Yine bir Roma tiyatrosu şehrin orta yerinde duruyor. Bir souvenior dükkanına girip bir harita, magnetler, kalemler ve dükkanın sahibi anne-kızdan restoran önerilerini de alıp haritayla düşüyoruz yola. 



Deniz kenarına geldiğimizde her yerde görüp durduğum ve iştahımı zirvelere çıkaran gelatodan yemek üzere liman manzaralı cafeye oturuyoruz. MrBalmy limoncellosunu yudumlarken ben gelatomu yiyorum. Sonra harita eşliğinde gezip dolaşmaya başlıyoruz.  













İlginç mimarili kalesinden sonra Piazzo Duomo’su, ara sokakları, Arşimed Meydanı, Fonte Aretusa'sı, yol üstü durakları, sanat galerileri derken sıcakta denize giren insanlara iç çekerek, “tamam yarın denizdeyiz” diye teselli buluyoruz.

Kendimizi ara sokaklara bıraktığımızda benim gezmeyi en sevdiğim dükkanlardan birinin önünde buluyoruz kendimizi. Sayısız çeşit Sicilya şarabı, ev yapımı zeytinyağı, makarna, reçel, sabun satan bir dükkan. Böyle yerlerde fotoğraf çekmek de bir keyif. Ev yapımı makarnalarda kendimizi kaybedip dört beş paketi iç ettikten sonra yeniden sokaklara vuruyoruz kendimizi.







Acıktığımızda iki lokal restoran Tavernetta ve Sicilia in Tavola'ya uğruyoruz ama fena halde pizza yemeye programlandığımızdan ve her ikisinin menüsünde pizza bulunmadığından kalkıp başka bir-iki yerde daha pizza soruyoruz ve pizza bulana kadar yola devam mottomuzla sokakları arşınlıyoruz.


Yeniden Ortigia’nın Siracusa ile birleştiği noktada kanocularla dolu cafede gölgede kalan iki sandalyede yer buluyoruz ve oturuyoruz. Nefis iki pizza ve biralarımızla karnımızı doyuruyoruz. Ardından yeniden otobüse binip Catania’ya dönüyoruz. Üzerimizi değiştirip kendimizi önce Bellini Meydanı’na atıyoruz.



Ardından Via Etnea üzerindeki Hotel Uno Palace'ın terasında Etna üzümleriyle yapılmış kırmızı şarapları başı dumanlı Etna Yanardağı'na karşı içiyoruz. 



Acıktığımızı hissetmemizle kalkıp araştırmalarımızdan gözümüze kestirdiğimiz Osteria Antica Marina isimli deniz ürünleri restoranına gidiyoruz ancak rezervasyonumuz olmayınca geri çevriliyoruz, Türk usülü "şuraya bi masa atıverseniz" ricaları da bir işe yaramıyor. Biz de hemen yanıbaşındaki restorana giriyoruz. Adını hatırlamıyorum ama deniz ürünlerini kendiniz seçip istediğiniz usülde pişirtebiliyorsunuz. Ev yapımı şarabı, muhteşem soslu midyeleri, kılıçbalığını, ahtapot ızgarasını ve karideslerini zevkten dört köşe yiyip ekmeklerine bile bayıldıktan sonra gece yarısı aklımıza tatlı yemek düşüyor birden. 





Via Etnea'daki Prestipino'ya gidiyoruz. Ben tiramisu sayıklarken Mr. Balmy sırada beklerken önümüzdeki dört-beş kişinin istediği babafarcitodan söylüyor, bir de merakımızda cannolicchio istiyoruz. Karnımız tok ama o tatlılar bizi bizden alıyor. Bir kere tiramisu benim en sevdiğim tatlıdır ve bu yediğim en güzel tiramisuydu öyle diyeyim. Babafarcito şerbetli bir hamur tatlısı ama şerbetindeki yoğun kanyak o tatlıdan beş tane yeseniz de baymıyor ve minik cannolicchio hayatımda yediğim en değişik tatlıydı!



Bu enfes tatlıların sarhoşluğuyla yine Bellini Meydanı'na gidiyoruz, cumartesi hareketliliği kalmamış ama yine de canlı. Bir süre meydanın akışına kendimizi bıraktıktan sonra evin yolunu tutuyoruz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder