24 Eylül 2014 Çarşamba

Sicilya'da 1. gün: Aksiyonlu bir yolculuk veeee Catania (Katanya)

Sabahın altısı… Kızılay’daki havaalanı servisi durağında Mr.Balmy ile kikirdeyip duruyoruz. Henüz uykusunu alamamış diğer insanlar neşemize anlam veremiyorlar. Tatil başlıyor daha ne olsun! Uzun bir yolculuk, beş havaalanı ve üç tane uçuş var önümüzde ama son derece neşeli ve heyecanlıyız. 8’deki uçakla Sabiha Gökçen’e ineceğiz, sonra karayoluyla Atatürk Havalimanı’na geçip 13’teki uçakla yolumuza devam edeceğiz.

Bagajları verip uçuş kartlarını alınca kahvaltımızı yapıyoruz. Sonra uçağımızda 15 dakika rötar olduğunu öğreniyoruz. 15 dakika bir şey değil derken uçağın kalkması 9’u buluyor, bu da 1 saat rötar anlamına geliyor aslında. Biraz panikliyoruz ama aynı uçakta “10 dakika sonra uçağımız kalkıyor” diyen başka insanları görünce rahatlıyoruz. Bir yandan olumsuz enerji yaymamak adına içimden biliyorum yetişeceğiz diye evrene mesajlar yolluyorum, melekleri çağırıyorum, tüm sevdiklerime haber salıyorum dua edin yetişelim diye! Öte yandan bagajların gelmesi yarım saati buluyor. İyice panik haldeyiz.

Ardından MrBalmy’nin Karadenizli bir arkadaşı Sabiha Gökçen’den Atatürk Havalimanı’na arabayı çılgınlar gibi kullanarak bizi yetiştiriyor, uçuşa 50 dakika kala. Biliyorum ki bizi yetiştiren onun Laz inadı! Başka biri olsa yetişemezdik.

Air Malta’dan Malta biletimiz var, oradan Catania aktarmamız ancak Air Malta deski havaalanında yok! Aynı saatte THY’nin Malta uçuşunu görünce ortak uçuş olduğunu tahmin edip THY’den uçuş kartımızı alıyoruz ancak sorun bitmiyor! Bu sefer de bagajlar Catania’ya bağlansa da Malta-Catania uçuş kartımızı veremiyorlar! Ama kan revan içinde yetişmişiz, o an bunları düşünmek istemiyorum, anda kalmak niyetindeyim. Uçakta şarapla gevşeyip Malta’ya iniyoruz.

Ve beklenen son! Havaalanında transit yolcu geçişi kapalı, uçuşa 50 dakika var, iki deskte 30’ar kişi pasaport kuyruğunda ve giriş vizemiz İtalya’dan! MrBalmy’e öndekilere rica et de öne geçelim, uçuşu kaçıracağız diyorum. Sıranın en sonundan en öne geçince görevli yanımıza gelip sırayı neden bozduğumuzu soruyor. Ona gerekli açıklamayı yapınca hemen bizim gibi transit yolcular için yeni bir desk açılıyor ve geçişi yapıyoruz.

Sorun bitiyor ama gerginlikle geçen 6 saatten sonra yorulmuş hissediyoruz.

Catania’ya iniyoruz, deli gibi yağmur yağıyor. Durakta şehir merkezi otobüsü bekliyoruz yarım saat kadar ama pelte gibiyiz. Gelen otobüse valizlerle binince şoför bilet soruyor. Öyle bir dağılmışız ki bilet filan almayı akıl edememişiz, sağanak yağmurun altına valizlerle tekrar iniyoruz. MrBalmy bilet almaya gidiyor ve bizim talihimizin döndüğü an o an oluyor: Şoför kapıdan kafayı uzatıp “bileti alıyor mu, bekliyorum” diyor. 1 Euro’ya biletlerimizi alıp aynı otobüse yeniden biniyoruz. Otobüsten Alcala Meydanı’nda iniyoruz, yağmur kesilmiş, elimizde haritayla kalacağımız stüdyo daireye gidiyoruz.



Hemen üzerimizdeki fazlalıkları bırakıp elimizde haritamız ve fotoğraf makinemizle kendimizi 5 dakikalık yürüyüşle Piazza Duomo’da buluyoruz. Meydanda her zamanki gibi şehrin heybetli katedrali Sant’Agata ve meydanın ortasındaki şehrin sembolü fil heykelinin çevresini turluyoruz. Filin çevresinde insanlar oturuyor, müzik yapıp para kazanmaya çalışanlar var.




Oradan kendimizi şehrin en bilindik caddesi Via Etnea’ya vuruyoruz. Caddenin hemen girişindeki kilisenin önünde müthiş bir kalabalık var. Kilisede bir düğün var, kalabalığın nedeni ise düğünden ziyade gelin arabası olan Porsche’nin önünde herkesin fotoğraf çektirmek istemesi! Gelin ve damat son derece rüküş ve ilk kez böyle bir seramoniye şahit olduğumuzdan merakla izliyoruz. Bir şehre gelişimin on beşinci dakikasında hiç bu kadar gündelik hayatın içine düşmemiştim!



Via Etnea’yı yukarı doğru gezmeye başlıyoruz, mağazalara, insanlara, binalara hayranlıkla bakıyoruz. Tarihi, mimarisi ve kanlı canlı yaşayan haliyle ilk dakikalarından bizi çok mutlu ediyor bu şehir. Rastgele ara sokaklara dalıyoruz, hediyelik eşyacı tezgahlarına göz atıyoruz ve bir anda kendimizi bizim sosyete pazarlarının bir benzeri olan bir sokakta buluyoruz.Satıcılarının çoğu göçmen, korsan cd’ler, elbiseler, iç çamaşırları…






Via Etnea’da geziye devam ederken karşımıza Yunan Tiyatrosu çıkıyor, biraz daha ilerleyince bu kez günün tarih ve saatinin çimlerde yazılı olduğu parka ulaşıyoruz. Burada biraz soluklanıp ne yapalım diye kısa bir değerlendirme yapıyoruz. Yeniden yola devam edip bir sokağa saptığımızda ise kendimizi nefis bir Avrupa meydanının mimari sanat eseri değerindeki katedralinin önünde ve fakat aynı zamanda dağılmış pazar yerinde buluyoruz. Dışarıdaki tezgahlarda etler satılıyor, ortalık darma duman…Bana da bu manzaradan nefis fotoğraf kareleri düşüyor.








Artık yavaştan acıktığımızı hissediyoruz.
Bir aile işletmesinin bahçesinde restoran işlettiğini ve harika lezzetler olduğunu okumuşuz bir yerlerde. Elimizdeki haritanın dışında kalan bu restorana kadar yürüyoruz ama karanlık ve epey ürpertici ara sokaklardan sonra restoranın kapanmış olduğunu görüyoruz. Güzel bir şarap evini gözümüze kestirip oradan da rezervasyonumuz olmadığı için geri çevrilince bu kez hostumuzun önerdiği  Via Gemmellaro'da sadece Quarticciolo’da yer buluyoruz. Makarna, kılıç balığı, ızgara ahtapot ve karides menüsüne ev yapımı beyaz şarabı ekleyerek karnımızı doyuruyoruz. Uzun uzun sohbet edip günün yorgunluğu çökmeye başlayınca kaldığımız yere doğru yöneliyoruz ve üniversitenin arkasındaki sokağa öylesine girince üniversite gençliğinin cumartesi gecesini nerede ve nasıl geçirdiğini anlamış oluyoruz. 



Tesadüf eseri girdiğimiz sokakta grup grup insanların akın akın gittiği yöne biz de kendimizi bırakıyoruz ve Bellini Meydanı’na varıyoruz. İğne atsan yere düşmüyor, insanlar, kaldırımlarda, çeşmenin çevresinde Bellini Tiyatrosu manzarasında kaldırımda, yerlerde oturup sohbet ediyor, civardaki barlar, cafelerde maç izleyenler, eğlenenler…  Kokteyller 2,5 euro ve gerçekten tecrübe edilmesi gereken Catania gece hayatı! Biz de ortamın canlılığına kapılıp bir süre meydanda aylaklık ediyoruz.İnsanları gözlüyoruz ve bunca gencin gündüz nerelerde olduğunu merak ediyoruz.







Sabahtan beri gerginlik, yorgunluğa rağmen sanki günlerdir bu şehirdeymişim gibi rahatım, mutluyum. Hiçbir tedirginliğim olmadan ilk saatlerinden kendimi sokaklarında huzurlu hissediyor, ayrılacağım için hüzünleniyorum... Günü bitiriyoruz ama sabahı iple çekerek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder