12 Eylül 2014 Cuma

Ve bir gün biri gelir, tüm ezberin bir anda bozulur...

Çok yorulmuştum…

İçime sine sine, güzel bir ilişki yaşamış, sonrasındaki beş yıl ise arayışlarla, hayal kırıklıklarıyla geçip gitmişti. Denemiş, denemiş olduramamış, kısa süreli heyecanlarla beş yılın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Tek bildiğim her denemenin sonunda ağzımda kalan bombok bir tattı.

Otuz yaşıma gelmiştim. “Evlendim evlendim, evlenmedim 32’de kendi evime çıkacağım” diye bir hedef de belirlemiştim. Çünkü istediğim buydu artık: Müstakil bir hayat, anne babanın evinin bir odasına sığışmaktan kurtulmak… Ancak yalnız da olmamak…

Evlenmeyi istememin nedeni ise ne çılgınlar gibi coşan hormonlarım nedeniyle çocuk sahibi olmak istemem, ne aile baskısı, ne de tüm arkadaşlarım evlendi geç kalıyorum psikolojisi idi. Tek neden sevdiğim bir adamla aynı evde olmak istiyordum, büyük travmalar yaratmış ve tüm ilişkilerimi gölgede bırakmış bitti mi, bitecek mi endişesi taşımadan kendimi rahatlıkla sevdiğim kollara bırakmak istiyordum, artık saçma sapan ilişki oyunları değil, paylaşılan bir hayat istiyordum.


MrBalmy sancılı bir denemenin bitişinin ikinci gününde karşıma çıktı. Sabah hüngür hüngür ağlayarak mide bulantıları ile uyanmış gece yatağa girerken kalp atışlarımı zapt edemediğim “mucize böyle bir şey olmalı” içsesleriyle uyumuştum. Onu tanıdığım ilk gün aramızda güzel şeyler olacağını biliyordum. Arkadaş da olsak, sevgili de olsak…

İlişkinin ilk günlerinden itibaren hiç oyuna girmedik. Aramak istedikse birbirimizi aradık, görüşmek istedikse görüştük, söylemek istediklerimizi söyledik. Kavga ettikse birbirimizi cezalandırırcasına günlerce cevap vermemek yerine küskün, kırgın da olsak sabah aramalarımızı yaptık, gittiğimiz yerlerden birbirimizi haberdar ettik.

Her şeyi birlikte yapmasak da birlikte yapıp keyif aldığımız şeyleri de çoğalttık. Çünkü bence bir ilişkide en önemli şey paylaşılanlar… Birlikte yemek hazırlamak, oturup bir şeyler içmek, film seçip izlemek, seyahatlere çıkmak, spor yapmak, haftasonu yürüyüşleri sonrası kahvaltı hazırlayıp birlikte keyfini çatmak gibi… Öte yandan sen içki içmeyi sevip bunu bir sosyalleşme sayarken adamın ağzına içki sürmemesi gibi küçük farklar aslında önemli bir şeye işaret ediyor bence, iyice bakmak lazım…

Sonra birbirinin alanına saygı duymak da önemli. Mesela çok güldüğüm bir laf var: “Senin özel hayatın benim!” Herkesin kendi özel hayatı olmalı, ortak arkadaşlar yanında ayrı ayrı arkadaş grupları, ortak zevkler yanında herkesin kendi zevki, gideceği yerler ve bunlara saygı duyup teşvik eden çiftler. Çünkü ne kadar güzel şeyler paylaşırsan paylaş mıçmıç her dakika birlikte olmak bir süre sonra baymaya başlıyor, farklı şeyler yapıldığında ise ilişkinin dinamizmi artıyor.

Aman da ne örnek ilişkim var demiyorum, yeri geliyor birbirimizi boğazlama eşiğine geliyoruz, öfkeden çıldırıyoruz, bazen birimiz biraz uzaklara gitse diye düşünüyoruz…  Ancak bunu da sağlıklı bir ilişkinin olmazsa olmazı sayıyorum, önemli olan krizi yaşamak değil, krizden nasıl çıkacağını bilmekmiş hesabı, tartışma anı için: Hakkını savun, içinde bir şey bırakmadan ona söyle ki bu içinde kine dönüşmesin ancak halin, tavrın, söylediklerin onun affedemeyeceği, içinden çıkmayacak bir şey olmasın.” Düsturunu elimden geldiğince uygulamaya çalışıyorum.


Evlenenince üzerime yıldız yağdı, başım göğe erdi, boyum uzadı diyemem, sonuçta bu gündelik hayatlarımızı devam ettirdiğimiz bir süreç ancak yaşantımı sevdim. Bazen şiddetle yalnız kalmak istesem de, bazen vurdumduymazlığından bıkkınlık gelse de MrBalmy’li hayat bana iyi geldi.

Şimdi bu hayatın ikinci yılını doldurmamıza günler kala, bu günü birlikte yapmayı sevdiğimiz bir şeylerle kutlamak üzere uzaklara gidiyoruz: Yepyeni şehirler keşfetmeye, en iyi pizza, makarna, en meşhur şaraplardan tatmaya, Etna Yanardağı’na tırmanıp yerel mutfak workshopuna katılmaya ve yepyeni seyahat deneyimleri edinmeye: Sicilya’ya!

Siz de bu arada doğru adamı bulup keyfinize bakın bence!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder