6 Eylül 2014 Cumartesi

"Kalp ve penis en sevdiğim şeyler: ele avuca sığmaz, niyetini hemen belli ediveren, saf ve kırılgan..."

Çantamda, elimde, valizimde sürekli kitap taşıyanlardanım. İçinde “keyif” ya da “huzur” geçen bir hayal kur deseler,mutlaka güzel bir manzaraya, güzel bir müziğin fon oluşturduğu, bayıldığım bir içecekle elimde severek okuduğum bir kitap olan bir mizansen yaratırım.


Kitap alışverişlerimi internetten yapıyorum ve son zamanlarda her şeyde olduğu gibi kitap okuma konusunda da sığlaşmamızdan hat safhada rahatsızlık duyuyorum.

Yanlış anlaşılma olmasın, ben “okusun da ne okursa okusun” insanıyım aslında. Çizgi roman, karikatür, beyaz dizi, chicklit… Hiç fark etmez, eline bir şey alıp okuyan insan iyidir.  Sığlaşmamızı düşünmem ise tamamiyle çok satanlar listelerinden kaynaklanıyor, bir de internetten alışverişte dönüp dolaşıp bu kitaplara yolun düşmesinden…

Eski çok satanları hatırlıyorum da her nevi kitabı, herhangi bir yazarı bulmanız mümkündü. Şimdiyse belli birkaç tür var, onun sattığını gören hemen hemen eş anlamlısı adlarla, aynıya yakın kapak fotoğraflarıyla bu kitapların türevlerini piyasaya sürüyorlar. Benim son zamanlardaki çok satan gözlemlerim şöyle:

-
- Kişisel gelişim kitaplarının dini versiyonu, kitapların çoğunun adında “Allah” geçiyor, bu kitaplarda dini içerik yoksa bile tasavvufa mutlaka dokunuyor.

-
- Beyaz dizinin bir başka versiyonu, romantik kitaplar. Daniel Steel ekolünden kalbi kırık orta yaşlı kadınları anlatılıyor ve onlara hitap ediyor, mutlu sonla bitiyor,genellikle kapağında eflatun/pembe çiçekler oluyor, adında da mutlaka çiçek ya da romantik sayılabilecek bir meyve adı geçiyor.

-
- Blogger kitapları.

-
- Cin Ali kitabı yazsa çok satanlara giren yazarlar, onlar da bunu bildiğinden edebi çalışmadan çok pr çalışmasına emek harcıyorlar.


- Son olarak ülke gündemine bomba gibi düşen siyasi meseleleri anlatan belge niteliğindeki kitaplar, özellikleri ise olaydan bir hafta sonra piyasaya çıkmaları, olay unutulup gidince kitapların da bu listelerden çıkması.

Hal böyle olunca internet kitap araştırmaları bu sığ deryada dolanıp duruyor. Neyse ki keşfetmeye meraklı olunca başka harika kitaplara rastlıyorum.

Bu kurcalamalarım sonucu geçen yıl tamamen tesadüf eseri Isabel Allende ile tanıştım. Belli aralıklarla belli kitaplarını okumaya, beğendikçe bir yenisini daha kütüphaneme eklemeye başladım. Burada da yazılarımda sözünü etmiştim.

Bu kez Isabel Allende’nin Maya’nın Günlüğü isimli kitabını okudum.


Maya Vidal Amerika’da yaşayan Şilili büyükannesi ve Amerikalı büyükbabası tarafından büyütülmüş bir genç kızken, başına açtığı belalar dolayısıyla babaannesinin Şilili bir dostunun yanına, küçücük bir Şili adası olan Chiloe’ye gönderilir. Şili’ye özgü gelenekler, inançlar, yaşam biçimleri, siyasetin yanında Maya’nın bulaştığı belaları da merakla okuyoruz. Bir kez daha Isabel Allende’yi neden sevdiğimi anladım. Gerçekten kurgu, içerik bir harika ama asıl beni benden alan anlatımı... Masal gibi yazıyor, nasıl okuduğunuzu anlamadan sayfalar geçmiş oluyor, her kitapta minik minik yeni bir şeyler öğreniyorsunuz, vizyona küçük bir pencere daha açılıyor. Bir de böyle harika cümleler çıkıyor:

"Kendini her zaman benim seni sevdiğim kadar seveceğine söz ver." (s.82)

"... bir kadının en seksi yanı kalçalarıymış, çünkü üreme kapasitesini belli edermiş, bir erkeğinse kollarıymış, çünkü çalışma kapasitesini gösterirmiş." (s.110)

"Kalp ve penis en sevdiğim şeyler: ele avuca sığmaz, niyetini hemen belli ediveren, saf ve kırılgan, onları hor kullanmamak gerekir." (s.273)

"Bu bir telafi yasasıdır, Maya. Eğer kaderin kör doğmaksa, metroda oturup flüt çalmak zorunda değilsin, koku alma duyunu geliştirip şarap çeşnicisi olabilirsin." (s.315)


Siz de saydığım çok satanlardan fenalıklar geçiriyorsanız yaz bitmeden bu keyifli romanı elinize alın derim!

*Başlığım kitaptan. Chiloe adasının ilk fotoğrafı earthenergyreader.wordpress.com, ikinci fotoğrafı travel.allwomanstalk.com sitesinden alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder