17 Haziran 2014 Salı

Hacettepe mezunu, bütçe uzmanı, finans yüksek lisanslı ve artık pilates eğitmeni: İlke!

"Meslek" dediğimiz şey, bilinçsizce üniversite tercihi yapıp okulu bitirip hasbelkader bir iş bulup para kazanmak uğruna mutsuz yaşamak, katlanmak, haftasonunu beklemek, her pazar gecesini hüzünle geçirmek, yazın yapılacak en fazla iki haftalık tatil için tüm yıl çalışmaktan mı ibaret?

Bir süredir bunu sorguluyorum, burada da yazmıştım.


Bence çağımızın meslek anlayışı bu değil. Öncelikle sevdiğin, ilgilendiğin bir şeyi meslek seçmelisin, ki bu ülke şartlarında zor, kabul. Öyle ya da böyle bu alanda kendini geliştirmek için ciddi zaman, emek, para harcamalısın. Gerçek mesleğini hayatına tamamiyle entegre etmiş olmalısın, o mesleğin gerektirdiği, getirdiği gibi yaşamalı ve bundan da son derece memnun olmalısın. Hiçbir zaman tamam oldum deyip durmamalısın ve mesleğin için yaptığın hiçbir fedakarlık sana yük gelmemeli. Bence işinde parlayan insanların sırrı bu... Daha zeki, yetenekli, paralı olmaları değil.

Evet ben de üniversite tercihimde popüler bir okulun, popüler bir bölümünü, sadece bu kriterlere göre tercih ettim. Bu okulla bağlantılı bir işim var. Çok şükür, sorunlu, çalkantılı bir iş hayatım yok. Ama üzerimde iyi durmayan bir elbise gibi daha çok...

"Benim mesleğim ne?" diye sorduğumda herkes sporla ilgili bir şey olmalı diyordu. Bense reddediyordum. Ama buna uykumdan, sevdiklerimle geçirdiğim zamandan, keyif saatlerimden feragat ederek ciddi zaman, emek ve para harcıyordum. Yıllardır çok olağandışı bir şey olmadıkça spor yapmayı hiç bırakmadım, benim düğmeme bir bassalar 10 saat durmadan spordan konuşabilirim. Yani aslında meslek tarifime bire bir uyuyor. Ama nedense "ben yaptırmayı değil, yapmayı seviyorum" diye ezberden bir cümleyle bu konuyu kapatıp arayışlarıma devam ediyordum.


Ta ki önüme Türkiye Cimnastik Federasyonu'nun pilates eğitmenlik ilanı düşene kadar... Aslında eğitimler, seminerlerden haberim oluyordu ama diyordum ki "onca beden eğitimi, spor akademisi mezunu var, sümme haşa ne haddime!" Ama sonra bir deneyeyim bakayım dedim, olursa olur, olmazsa 2 hafta sevdiğim bir şey için çabalamış olacağım... Sonra acaba nasıl olur diye bir melek kartı çektim, bu çıktı: Başardın!


Gerekli işaret de gelmiş oldu. İşe girip yüksek lisansı tamamladığımdan beri bir şeyi başarmak için çalışmamıştım. Ne kadar stresli de olsa tadına doyulmaz bir şeymiş, bir kez daha anladım.


Ankara Arena'da ilk hafta uygulama ile geçti, Murat Göktaş, İbrahim Gürbüz ve Nihan Şahingöz hocalarla matten, reformera, oradan beş kişilik gruba eğitmenlikle neredeyse yemeden içmeden çalışıp durduk. Uygulamanın teoriği de bir hayli ağırdı, Mr. Balmy'nin uzun bir seyahate çıkması da şansıma denk geldi, akşamları eve gelip uzun uzun ders çalıştım. Uygulamanın teorik sınavı test olmasına rağmen bir hayli çeldirici soruyla doluydu. Uygulama sınavı ise çok çok heyecanlı... Toplamda 4 aşamalı sınavın iki aşamasında matte ve reformerda hareket serilerini yaparak diğer iki aşamada da mat ve reformerda eğitmenlik yaparak sınavı tamamlamış olduk.


Bunun için de kızları spor salonunda toplayıp bir güzel eğitmenlik pratiği yaptım, sonra da onları başıma dikip hareket serilerini doğru yapıp yapmadığımı test ettirdim. Gerçekten o günün sınavı geçmemde çok büyük etkisi var.



Sonraki hafta daha sakin geçti. 19 Mayıs Stadyumu içindeki cimnastik salonunda teorik derslere katıldık. 8 yaşındayken cimnastik macerası için gittiğim salona 25 yıl sonra gitmek güzeldi. İkinci hafta hem ilk haftadaki gibi stresli bir ortam yoktu, hem de kaynaşıp bir sürü arkadaş edinmenin rahatlığıyla tatilde gibi geçti, sanki 1 yıl geçmişcesine uzaklaştım gündelik hayatımdan...

Köln'den bu belgeyi almak için gelen bir arkadaş vardı, Almanya'da eğitmenlik belgesini almak için 3 yıl kursa devam etmek gerekiyormuş... Eğitmenlik yapmak istediği, onu da geçtim BESYO mezunu olduğu halde hayatında reformer makinesini görmeyeni, "gelmeden önce bir arkadaşım 3 gün pilates yaptırdı, öyle geldim" diyeni, pilatesi büyük top zannedeni... Ülkemizin eksiği o kadar çok ki buna bir şey diyemiyorum, sonuçta federasyon eldeki imkanlarla olabileceğin en iyisini yapıyor bence.


Bu sürecin sonunda sınavları geçtim ve eğitmen oldum. Sonuçta bir işim var, eğitmenlik yapabilir miyim bilmiyorum ama emek verdiğim bir şeyi başarmanın hazzını yaşıyorum. Olan oldu, biten bitti, hiçbir zaman demeyeceğim, kendimi geliştirmenin, beni mutlu edenin peşinden gitmeye devam edeceğim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder