16 Temmuz 2015 Perşembe

Yeryüzünde bir hayatı sevme köşesi: Datça


Tüm yıl boyunca çalışıp yıllık izni hak ettiğimde aklımda sadece bu zamanı en iyi şekilde değerlendirmek oluyor. Seyahat etmenin müptelası olunca bir dolu yere gitmek isteyip bir dolu seçenek arasında sıkışıp kalıyorum. Bir yere gittiğimde başka bir yeri kaçırdığım hissine kapılıyorsam eğer o kısıtlı zamanı iyi değerlendirememiş sayıyorum kendimi. O yüzden neredeyse aylar öncesinden nereye gidilebilir, nasıl gidilir, ne yapılır gibi pek çok şeyi onlarca seyahat noktası için araştırıyorum. 

Dört-beş yıl öncesine kadar deniz tatilini son derece gereksiz bulurken şimdi dinlenmenin, arınmanın, soluklanmanın en iyi yollarından biri de deniz tatili oldu benim için. Planlarımdan birini mutlaka deniz tatili üzerine yapıyorum.


Deniz tatili deyince öyle her şey dahil bir otele girip bir hafta hiç çıkmamak değil tabi kastettiğim... Yine bir şeyler keşfetmeliyim, yeni yerler görmeli, yeni şeyler tatmalıyım. Ama canımın istediği her an bir şezlongta mayışıp saatlerce kitap okumalı, denize dalabilmeliyim. 


Bu yılki deniz tatili için de düşünüp durdum: Yakın olan, kolay ulaşılabilir her seçeneği cepte bilip göz ardı eden yaradılışımızdan belki, Türkiye içindeki yerleri, oralara nasılsa her zaman, her koşulda gidebiliriz diye hiç düşünmeden Fransız Rivierası'ndan girdim, Sardunya adasından çıktım.

Sonra on yıl arayla, geçen yıl ikinci kez gittiğim Karadeniz gezisinden sonra yüzleşmek zorunda olduğum bir gerçeği hatırladım: Bu ülkede hiçbir şey korunmuyordu ki! Doğa hunharca harap ediliyor, tarihi yalılar yakılıp otopark yapılıyor, binlerce yıldır korunmuş mozaikler restorasyon adı altında karikatüre dönüştürülüyor, sit alanlarına inşaatlar dikiliyor, ülkedeki her doğa harikası birer rant kaynağı olarak görülüp hızla yok ediliyor... Bu ülkede geceden sabaha bile her şey oluyor ve ben hala oraları her zaman görürüm diyorum!

Bu uyanış beni dürttü de dürttü: Türkiye'de bir şeyler hala yerli yerindeyken, bir an önce keşfedilmedik köşe bırakmamak lazım!

Datça havasının, doğasının ve denizinin methini sıklıkla duyduğum, bunun yanında "emekli amcaların yeri" gibi tanımlamayla da sık sık karşılaştığım bir yerdi ve mahvolmadan görelim dedik. Araştırmalar, öneriler, yazılar derken atladık arabaya uzun ve zorlu yollardan sonra ulaştık.











Konaklama için her yerde yere göğe konulamamış bir butik oteli tercih ettik: Villa Aşina. Datça'ya gideceklere gerçekten bol yıldızlı olarak tavsiye edebileceğim bir otel. Öncelikle sessiz sakin olmasının yanında merkeze yakın. Sahibi Bülent bey ve eşi Arzu hanım son derece ince bir zevkle, özenip bezenerek, her ince detayın üzerinde durarak yapmışlar bu oteli. Kafanızı kaldırdığınız her yerde bir ince detay, her köşede ayrı bir zevk... Öyle ki kaldığımız yedi gecenin sonunda bile çıkarken "aaa burada da böyle bir şey varmış" dediğim bir sürü şey çarptı gözüme. İki ayrı odasında konakladık, ikisi de birbirinden güzeldi. Kahvaltıda çeşit az ama varolan her şey en iyi kaliteydi ve sadece bir kez katıldığımız 5 Çayı geleneği de bence çok iyi bir düşünce! Ayrıca Datça'ya gitmemizde, Villa Aşina'da kalmamızda, bookingten yanlış yaptığım iadesiz rezervasyon sonucu telefonda konuştuğum Arzu hanımın kibarlığı ve zarafetinin çok büyük bir payı oldu. 


Datça ile ilgili gezilip görülecek yerleri yazacağım burada genel bir bilgi vermek gerekirse: 

- Datça kültür düzeyi yüksek, sofistike bir yer. Sokaklarda onlarca hayvan var ve hiçbir yerde bu kadar dost hayvan görmedim! O kadar seviliyorlar, besleyen, su veren o kadar çok insan var ki hayvanların bir tanesinde saldırma, rahatsız edici davranış görmedim. Otobüs duraklarına ihtiyaç sahiplerinin alması için kitap dolapları koymuşlar. Hemen her şezlongda bir kitap görüyorsunuz. Sokaklarına rahatlıkla aracınızı park ediyorsunuz. Bölge halkı daha çok kazanç sağlayabilecekleri halde asla turizm açısından gelişmek, tanıtım ya da keşfedilmek istemiyorlar. Tek dertleri buranın korunması. Sanat, edebiyat, el sanatları, ekolojik tarım gibi konulara meraklı ciddi bir kesim var.


- Harika zeytinler, zeytınyağları, bademler, bunlardan yapılan ürünler, bal ve deniz ürünleri cennetinin tam ortasındasınız. 
- Çoğu zaman Ankara'dan daha ucuza yedik içtik. Şezlong parası, giriş parası gibi uygulamalar yok. Makul fiyatlı menülerinden herhangi bir alt sınır olmadan yeyip içmeniz yeterli. 
- Biz sürekli bir yerlere gidip durduk, minibüslere de rastladık ama altınızda bir araba olması işlerinizi kolaylaştırır. 
- Tatil anlayışınız beach clublar, çılgın gece partileri ise asla düşünmeyin. Çok farklı canlı müzik mekanlarında zevkinize uygun bir şeyler bulabilirsiniz belki. 
- Amacınız girebileceğiniz en güzel denize girmek, doğayı hissetmek, sakin günler ve geceler geçirmekse doğru yerdesiniz, tadını çıkarmak size kalmış...

*İlk üç görsel ve son görsel hariç tüm fotoğraflar Datça Villa Aşina Hotel'de çekildi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder