29 Haziran 2015 Pazartesi

Kötülüğün başlangıç noktası: Kabil

Elimde yaklaşık 150 sayfalık sarı bir kitap var. Kitap ince ama üzerindeki “1998 Nobel Edebiyat Ödülü” yazısı gözümü korkutuyor. Nedense böyle bir imajı var Nobel’in bende, zor okunur, zor anlaşılır gibi. Tatilden 10 gün önce elime alıyorum, 150 sayfa ama 10 günde anca okurum derken, iki günde işlem tamam!

Kitaplarımı internetten, internet araştırması sonucunda alıyorum. Nadiren de gazete, dergilerdeki tavsiye yazıları ya da tanıdık tavsiyesiyle. Bu internet araştırmaları sırasında zaman zaman kocaman bir okuyucu kitlesi olan ama benim adını dahi duymadığım bir yazara rastladığımda utanıyorum. Bunca yıldır okurum, nasıl kaçırdım diye… José Saramago da onlardan. Yazdıklarının sarsıcı, etkileyici hatta ürkütücü olduğunu söyleyebilirim. Ateist olması nedeniyle dini pek çok miti, anlatılagelen mucizeleri sorguladığı enteresan kitapları var ya da mevcut düzeni ciddi ciddi sorgulayıp yerden yere vurduğu alışılagelmemiş romanları da… 


Ben Kabil’den başlamak istedim. 

Tarihin ilk katili ve kötüsü Kabil’in öyküsünü bir yandan tanıdık, bir yandan bildiğimizin dışında bir seyirle okuyoruz. Kabil Ademle Havva’dan doğduktan sonra dini mitlerde anlatılan pek çok olayın şahidi oluyor. Babil Kulesi’nin yıkılışını, İsrailoğullarının savaşlarını, Eyüp peygamberin sabrını ve son olarak da Nuh Tufanı’nı yaşıyor. Tüm bunları yaşarken derin bir sorgulamaya giriyor ve okuyucuyu hem eğlendirip hem düşündürüyor. Öte yandan yazılanların belli bir kesimi çok rahatsız edeceği aşikar, zira yazarın kendi ülkesinde aforoz edildiğini de okudum bir yerlerde. 

José Saramago’nun yazım ve noktalama konusunda kendince bir üslup geliştirdiğini de ekleyip bu konuda da sıradan bir metinle karşılaşmayacağınızı belirteyim ve kitabın vurucu cümleleriyle sizi baş başa bırakayım.

…ölüm tanrılara yasaktır, oysa kendi adlarına ya da kendileri yüzünden işlenen bütün cinayetleri üstlenmeleri gerekir, Tanrı masumdur, eğer o var olmasaydı da her şey aynı olurdu…” (s.32)
Her şey gibi kelimelerin de kendi neden, nasıl, niçinleri vardır. Gösterişli olan kimileri tumturaklı bir havada bize seslenirler, sanki büyük işler için yaratılmış gibi kasılırlar, ama sonunda hafif bir yel bile olmadıkları, bir değirmen kanadını bile döndürmedikleri ortaya çıkar; sıradan, alışıldık, her günkü kelimeler olan diğerleri ise kimsenin öngörmeyeceği sonuçlara yol açar, bu iş için doğmamışlardır ama yine de dünyayı altüst ederler.” (s.46)

İnsanların tarihi, tanrı’yla anlaşmazlıklarının tarihidir; o bizi anlamaz biz de onu anlamayız.” (s.76)

Tanrı’mız, göğün ve yerin yaratıcısı, tam bir zırdeli, çünkü yalnızca eylemlerinin bilincinde olmayan bir deli yüzbinlerce kişinin ölümünden doğrudan sorumlu olmayı ve sonra da hiçbir şey olmamış gibi davranmayı kabul edebilir, tabii eğer, sonuçta, delilik yoksa, irade sışı, sahici delilik yoksa, dosdoğru kötülüktür bu…” (s.110)

tanrı’nın yalnızca tanrı diye, kurallar, engeller, yasaklar ve aynı ağırlıkta başka boş lakırdılar saptayarak müminlerin mahrem yaşamını keyfince yönetmesi gerektiği zırva fikri nereden kaynaklanmaktadır…” (s. 135)

Ve kitabın son cümlesi:
Tanrı’nın cevabı işitilmedi, kabil’in sonraki karşılığı da yok olup gitti; en mantıklısı, birbirlerine karşı hala argüman geliştiriyor olmalarıdır; müspet bilimin öğrettiklerine bakılırsa, tartışmaya devam etmişlerdir ve hala da tartışmaktadırlar. Hikaye bitti, anlatacak başka bir şey olmayacak.” (s.146)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder