28 Temmuz 2015 Salı

Datça Günlüğü-2: Bük yollarından geçtik, Eski Datça'yı kokladık!


Uzun zaman sonra ilk kez, Datça'da muhteşem yıldız manzaralı bir gökyüzü ile uyuduk, uzun zamandır ilk kez uykumuz sivrisinekler tarafından bölündü ve sabah odaya dolan güneş tatilde olduğumuz için içimizi kaynatarak gerine gerine uyanmamızı sağladı. Villa Aşina'da iyi kalite peynirler, zeytinler, kütür kütür biberler, muz reçelinden, havuç reçeline lezzetli mi lezzetli kahvaltılıklar eşliğinde kahvaltımızı yapıp önceki gün deniz yolundan gittiğimiz yolu bu kez karadan aştık.

Giderken dağ yolunu kullandık. Mesudiye, Hayıtbükü, Ovabükü gibi sapakları geçip Yakaköy ve Yazıköy'den geçtik. Bu iki köy Datça'nın ünlü ekolojik köylerinden, arabanın camından içeri kekik kokuları doldu bol bol. Ardından Palamutbükü'ne saptık. Otel araştırmalarımda favori otellerden birisi de Palamutbükü'ndeki Mavi-Beyaz Hotel'di. Merakından otelin sahil işletmesine girip sabah kahvelerimizi söyledik. Sonra sahilde oturmak isteyince herhangi bir ücret ödemeden şezlonglarda uzandık. 


Sıcaktan bunalınca kendimizi denize attık ama deniz ne deniz! Suyun içinde buram buram iyot kokusu sarhoş ediyor insanı resmen, pırıl pırıl, turkuaz bir renk, metrelerce derin suyun dibindeki en ufak taşı, yosunu, balığı net bir şekilde görmek mümkün. Otelin işletmeciliği de harika! Böyle olunca akşama kadar orada kalıp okuyup, yiyip, içip, denizle oynaştıktan sonra kalkarken Mr.Balmy ile pazarlık yaptım: "Buraya bir daha gelelim!"





Dönüş yolunu bu kez deniz yolundan yaptık. Manzaranın muhteşemliğine inanamazsınız! Deniz-dağ-orman! Okuduğum Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları: Toprak kitabının da etkisiyle doğayla aşk yaşar bir insan haline geldim zaten! Tam yerinde, tam da kitabını bulmuşum! Kitabı okuyup üstüne bu manzaralarla karşılaşınca bu doğanın, suyun, toprağın meftunu olmamak elde değil!






Dönüş yolunda Eski Datça'ya uğradık. Koruma altındaki taş evler, sıcak bir mahalle ortamı, el becerileri ve sanat eserlerinin satıldığı modern mi modern bir yer burası. Kısa bir tur atıp birkaç fotoğraf çektik burada, daha sonra yeniden gelmek üzere ayrıldık.





Otele dönecekken acıkıp Zekeriya Sofrası'nda ev yemeklerinden tadıp sonra otele hiç geçmemeye karar verdik. Datça limanda dolaştık, keçi sütünden nefis dondurma yapan bir yerde dondurmalarımızı yedik. Limanda turlarken tüm kasabanın elektrikleri kesildi! Jenaratörü olan belki bir-iki mekan dışında tüm sahil ve ardındaki şehir karanlıklara gömüldü. Burayı seven de bundan seviyor zaten! Bu bozulmamışlık, eldeğmemişlik, doğallık... Sahilde telefonlardan gelen ışıklarla yolumuzu bulurken sahilin en sonundaki Mambocino cafeden nefis bir keman sesi duyduk. El yordamı bir yer bulup mum ışığı ve sangrialarımız eşliğinde uzun uzun keman sesine bıraktık kendimizi. Birkaç saat sonunda elektrikler geldi ve bizi de bu rüyadan uyandırdı.


Geceyarısı olmuş ama hala deniz tuzumuzu üzerimizden atamamıştık. Yine yıldızlı gökyüzüne baka baka uykuya daldık...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder