16 Haziran 2015 Salı

Daha iyi bir ben: Terapi

Bundan üç yıl öncesinden öyle farklıyım ki…



Bu değişimin bir miladı var mı bilmiyorum ama bu üç yıl içinde öğrendiğim bir şey varsa o da birden bire olan bir şey yok aslında. Evren, hayat, dünya tedricen akıp gidiyor, birden bire olansa sarsıyor, bocalatıyor; hani yavaş yavaş, alıştıra alıştıra olan daha doğal akıp gidiyor misali. O yüzden kendimdeki değişimin yavaş yavaş, yaşaya yaşaya, sindire sindire olması bir bakımdan iyi bence, bünyeyi sarsmadan yani…

Büyük travmalardan bahsetmiyorum tabi. Hayattaki küçük şeylerle oluyor bu değişimler, aksine büyük travmalar, sorunlar daha radikal kararları, daha keskin dönüşleri gerektiriyor ama bu küçük değişimler kadar hayatımızı etkilemiyor bence. O keskin dönüşlerin gitgelleri daha fazla oluyor sanki.

Büyük bir ayrılık ya da kayıp yaşadığınızda, kendinizi onarmayı elli yolu denedikten sonra bulduğunuzda, bir gün o yolların hiç işe yaramadığını görürsünüz örneğin. Bin kere iyi gelen, bin birincide artık sizi iyi etmeye yetmez. Ruh haliniz bir gün o sorunu aşmış gibi hissettirir, bazen hiç geçmemiş gibi.



Benim kastettiğim şeyse başka bir şey… Adı ister üçüncü gözün açılması olsun, ister kendi kendini fark etmek, keşfetmek olsun, isterse empatinin kitabını yazmak olsun, bir kere bu yola girdin mi, geri dönüşü yok, fark ettikçe yenilerini görmemek, her geçen gün bir adım ilerlememek işten bile değil! Üstelik bir şeyleri düzeltmek için bulduğun yolun işe yaramaması gibi bir şey söz konusu değil!

İşte o yüzden değişim değişim deyip durduğum aslında davranışlarım, olaylara yaklaşımım, hissiyatım.

Çocukluktan beri huysuz mu huysuz bir yapım var, son derece heyecanlı ve cadaloz olduğum da bir gerçek. Aniden sinirlenmek, bir türlü sakinleşmeyi bilememek ve sürekli kaygıyla dolaşmak da en sık yaşadıklarımdı. 

Sonra her şeyin bakış açısından ibaret olduğunu fark ettim. Öğrendiğim en önemli şeyse başkasını değiştirmenin çok zor olduğu, en kolayının kendini, bakış açını değiştirmek olduğunu fark ettim. Aynı olayı yaşayan iki kişinin etkilenme dereceleri birbirlerinden farklı olduğuna göre her şeyin bittiği nokta tam da kendimiziz.

Bunun en somut örneğini trafikte yaşıyorum. Türkiye’de en kibar, en ince adam bile direksiyon başına geçince bir canavara dönüşüyor, kaba saba davranışlar sergiliyor. Kadını erkeği böyleyiz: Ara sokaktan çıkmaya çalışan sürücüye suç işlemiş muamelesi yapıp ısrarla yol vermiyoruz mesela, zar zor önünüze geçip yol aldığındaysa küfür tonlamasıyla kornaya abanıyoruz. Ama ara yoldan çıkan biz olduğumuzda bu kez anayoldaki yol vermeyene aynı tepkileri gösteriyoruz. Sonra el kol hareketleri, küfürler, gereksiz gerginlikler ve hatta fiziksel şiddet… 

Kendimi eğitmeye başladığım ilk alan trafik oldu. Yol isteyene veriyorum, kesinlikle iddialaşmıyorum, sinirlerimi bozacak bir şeyin içine girmemek için sakin olmaya çalışıyorum ve yol istediğimde işaret parmağımı şirince havaya kaldırıp yol istiyorum. Durmayan sayısı çok çok az oluyor. Gerilmiyorum böylece, dizlerimi titreten sinir harpleri yaşamıyorum, o boyutta bir şey olsa da bulaşmadan geçsin gitsin diye bekliyorum.

Aynı şeyleri insan ilişkilerinde de yaşamaya çalışıyorum. En azından sevdiğim insanlarla gerilim yaşadığım anda sakin olmaya, sakin kalmaya çalışıyorum. Söyleyeceklerimi hemen sıralamaktansa üzerine birkaç gün düşünüyorum. Kendimi biliyorum çünkü, gerçekten ne hissettiğimi, olayı büyütüp büyütmediğimi anlamak için üç güne ihtiyacım var. Üç günün sonunda olay hala beni sinirlendiriyor, hala “ama o da şu yönde haklı” diyemiyorsam, söylemem gerekeni bu kez üzerinde düşünmüş olarak söylüyorum. Belki her zaman beni istediğim yere götürmüyor bu davranış ama içimi rahatlatıyor. 



Aslında bu iş bünyede az biraz da umursamazlığı getiriyor. Çünkü bazı şeylerle uğraşmak istemiyor insan artık. Ne bileyim, otoparka park eden yabancı aracın peşine düşüp bu kimmiş, neymiş diye sorgulamıyorum mesela. O adamı bulup arabasını çektirip amacına ulaşıyorsun belki ama gerginlik, zaman kaybını da beraberinde getirmiş oluyorsun çoğu zaman. 

Belki de en önemlisi insanlara yaptıklarımızdan ziyade kendimize ettiklerimiz… Sürekli kaygı taşımak, sürekli endişe duymak, sürekli karamsar gezmek bir insanın terapiye en çok ihtiyaç duyduğu konular. Bunun en önemli çözüm yolu ise anı yaşamak, olmamış belki de hiç olmayacak bir şey için bugünü mahvetmemek… Hatta bir şeyi yapıp “sinirlenmeyecektim, böyle düşünmeyecektim, böyle demeyecektim” diye kendinizi sonradan uyarmanız bile büyük bir ilerleme. O zaman küçük bir kendinize dönüşle daha iyi bir bene biraz daha yaklaşma zamanı! Yavaş ve küçük adımlar bile yeter!

*Görseller pinterest'ten.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder