3 Şubat 2015 Salı

Amsterdam'dan manzaralar: Meydanlar, kanallar, sokaklar, Heineken Experience


Rho Hotel'in mükellef kahvaltısı, nefis pancakeler, sıcacık kahveler ve çikolata ezmeleri derken kendimizi Amsterdam’ın sokaklarına vurmamız biraz geç oldu. Olsun… 


İlk iş sokakları arşınlaya arşınlaya Çiçek Pazarı’na gitmek oldu. Peynirler ve laleler arasında muhteşem kareler yakaladık ve alışverişimizi başka bir güne sakladık. Ardından müze meydanına doğru ilerleyip meşhur “I amsterdam” yazısının önünde fotoğraf çektirmeye çalıştık, kareler kalabalıktan bizi pek tatmin etmedi, yazının önü arkası, üstü başı insan kaynıyordu, yazının tümünü kadraja alamamak da cabası, Ülküş’ün bu yazıdan kapak fotoğrafı yapacağım çabaları da sonuçsuz kaldı, başka bir gün sabah erkenden gelmek en iyisi diyerek kendimizi Heineken Experience’a attık.









Heineken bira fabrikasında biranın yapımı, Heineken’in tarihi, muhteşem simülasyonlar, dj’lik denemeleri, hediyeler, bira eşliğinde gezilen fabrika derken epey yorulup hediye bardaklarımızı da aldıktan sonra kro bir turist aktivitesi yapmak üzere tekne turu araştırmaya başladık. Saatin gelmesini beklerken önümüzde Heineken’in teknesi durdu. Kolumuzdaki bileklikleri gösterip “biz de binelim” dedik ama görevli “bu hediye kazanan grup siz şurada bekleyin” diyerek bize biraz daha ileriyi gösterdi. Ardından “kaç kişiydiniz, gelin yerimiz var” diyerek bizi de çağırdı. Beleş sirke baldan tatlı misali bir hoşumuza gitti Heineken’leri yine Heineken’in şerefine kaldırdık.







Tekneden inip Amsterdam'ın gözde meydanlarından Rembrandt Plein'de dolaşıp soğuk ve karanlık bastırırken biraz odalara çekilip akşam gecelere dalmak üzere yeniden dışarı çıktık. Amsterdam’a özgü lezzetlerin ardından Casa Rosso’da şansımızı denedik. Ancak gerek kapıdaki adamların kabalığı, gerek 40 Euro’luk giriş ücreti sonrası girmekten vazgeçtik. 


Önceki gelişimde Casa Rosso’ya tur rehberi bir arkadaşım sayesinde girmiştim. Belli bir saatte başlayıp belli bir saatte biten bir gösteri değil, arada girip yine canınız istediğinde çıkabiliyorsunuz. Canlı canlı sex showları tiyatro izlercesine izliyorsunuz, gayet kurallı, nizamlı işleyen yerler buralar, bizdeki kuralsız batakhaneler akla gelmesin. 

Canlı sex tiyatrosu, yuh tepkisini verirken izlediğinizde son derece mekanize, koreografik bir gösteri olduğunu görüyorsunuz. Ben zaten sırf ekip için izleyebilirim derken içeriden çıkan bir kadının “çok kötü, rezalet, girmeyin” tepkilerini bir işaret kabul ettik. 

Amsterdam’ın gece hayatının en hareketli olduğu Leidse-Plein Meydanı’na yürüyerek ulaştıktan sonra ünlü gece klubü Paradiso'nun kapısında bulduk kendimizi. Burada Amsterdam’ın dünyaca ünlü gece klüplerinden bahsetmeden de olmaz. Haftanın yedi günü neredeyse tam kapasite çalışan bu klüplere giriş biletli. Genellikle her akşam bir konsept çerçevesinde geceler düzenleniyor ve kapasite 200 kişiyse 201. kişiyi içeri almıyorlar. Biletler genellikle çok önceden satılıyor. 40 yaş üstü konseptinin olduğu o akşam biz de klübe giremedik maalesef. Meydandaki Irish Pub’ta sakin bir sohbetle içtik içkilerimizi, Ülküş’ün rahatsızlanması da geceyi erken bitirmemize neden oldu. Kısmetimiz mi isteksizliğimiz mi bilinmez Amsterdam'ın gece klüplerini tecrübe edemeden döndük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder