11 Şubat 2015 Çarşamba

Amsterdam'da sayfiye gezmesi: Volendam-Marken

Git gide küçülen dünyamızda artık seyahatin de başka başka anlamları var. Artık bir yerden bir yere gitmek, gittiğin yerde yabancı olmamak eskisinden çok daha kolay. Hal böyle olunca zamanında paket turlarla, otobüs üzerinde geçen "ohooo çok geziyoruz biz" halleri artık çok başka bir boyut kazanmış durumda. Dünyada da yeni trend bu: Seyahat konsepti. Yola çıkmadan bir konsept belirliyorsunuz, gurme gezisi, fotoğraf, müze, spor, gece hayatı, tarihi yerler vs. Öyle ki sırf grafiti fotoğrafı çekmeye ya da müzik festivaline katılmaya hiç görmediği şehirlere gidip o meşhur turistik yerleri görmeden gelenler var ya da gece hayatını doyasıya yaşamak için şehrin gündüz halini göremeden dönenler… Ne kadar tuhaf ya da yanlış gelse de en güzeli bu değil mi? “Less is more.”


Aksi halde her tavsiye edilen restoranda yemek yemek, önerilen her barda bir şeyler içmek, her müzeyi görmek, civardaki her şirin kasabayı ziyaret etmek, geceleri, gündüzleri dolu dolu yaşamak neredeyse imkansızHep bir şeyler eksik kalacak ve “kaçırma” stresiyle keyif almak isterken gerilmemek mümkün olmayacak.





Amsterdam’a giderken bunun bilincinde olsam da beş kişilik bir ekibi gezdiren biri olarak turistik aktivitelere meyletmemek işten bile değildi. Amsterdam’da dört-beş günde elbette her istenen yere gitmek, her şeyi yapmak pek mümkün değil. Ancak Volendam-Marken “değişik” bir yer görmek isteyen ekibi fazlasıyla memnun edecekti, biliyorum. Planlar arasına Brugge’yi sıkıştırmaya çalışsam da gerek maliyetli, gerekse uzak olması nedeniyle Volendam’da karar kıldım. 


Sabah kahvaltıdan sonra yollara düşüp Centraal Station’ın arka tarafındaki otobüs durağından free wi-fi’ı olan otobüse kuruluyoruz. Özel bir hatta çalışan ve günlük sınırsız binişi 10 euro olan bu otobüsler Volendam-Marken hattında çalışıyor ve istediğiniz durakta binip inerek kendi gezi planınızı çıkarabiliyorsunuz. Kuzey Denizi kıyısındaki Volendam şirin bir balıkçı kasabası olarak geleneksel Danimarka kültürüne biz vizyon sağlamış oluyor. Tabi ki turistik bir yer ancak her turistik yer de her zaman kötüdür diyemeyiz. 



Volendam’ın geleneksel mimarili evlerine, tertemiz sokaklarına hayran kalarak liman bölgesine ulaşıyoruz. Zaten küçük bir yer burası, gezmek çok uzun zaman almıyor, en ucuz hediyelik eşyalar, peynirleri burada bulmak mümkün. Bizi oyalayan da bu alışverişler oluyor, daha sonra acıkıp Kuzey Denizi’nin mahsullerinden geleneksel fish and chips and beer üçlemesiyle koyu sohbet eşliğinde uzun bir öğle yemeği yiyoruz. 



Erken kararan ve çabucak soğuyan hava üzerine saatleri azalmaya başlayan vapur nedeniyle bir an önce Marken’e geçmek istiyoruz. Keyifli ama buzzz gibi bir vapur yolculuğundan sonra minik bir ada olan Marken’e geçip bir süre de orada geziyoruz, fotoğraflar, sabo fabrikasını ziyaret derken Kuzey Denizi’nin çarptığı yanan kırmızı yanaklarımızla dönüş yolunda uyuklamaya başlıyoruz. 

Kızlar dönüşte Sex Museum’a uğruyor, ben daha önce gittiğim için girmiyorum, biz de MrBalmy ile sıcak çikolatalarımızı içiyoruz. Ardından otele uğrayıp eşyalarımızı bırakıp biraz enerji topladıktan sonra yeniden sokaklara vuruyoruz kendimizi. Dam Meydanı’ndaki dev alışveriş merkezinde bir süre dolaştıktan sonra bir Arjantin restoranında bir şeyler yiyoruz, biraz daha Amsterdam sokaklarında dolaşıp erkenden odalarımıza çekiliyoruz, ertesi gün 31 Aralık, gece uzun olacak…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder