20 Mayıs 2015 Çarşamba

"İnsanın kişisel tarihi başladıklarıyla değil, bitirdikleriyle, kazandıklarıyla değil, kaybettikleriyle yazılıyor"

Epeydir elime sarıp sarmalayan, okumak için sabırsızlanıp okuma saatlerini iple çektiğim bir kitap geçmemişti. Çantamda süründüre süründüre okuduğum kitaplar olsa da şöyle zevkten dört köşe olmamıştım nicedir. Nermin Yıldırım'ı da yeni kitap siparişimin araştırmaları sırasında keşfettim. Kitaplarının adlarıyla ilgimi çektikten sonra, yorumları, kitap özetlerini okuyup yazdığı ilk romanı, Unutma Beni Apartmanı'nı sipariş ettim ve gelir gelmez de yaladım yuttum.


Ben Aziz Nesin ile, Yaşar Kemal ile büyümüş biri olarak romanlardaki gündelik dilden ve terimlerden tutucu bir  şekilde rahatsız oluyorum, tabi ki hat safhada edebi bir dil beklemiyorum ama en azından yazım kuralları, anlatım bozukluklarına dikkat edilen kitaplar benim için her zaman başarılı bir romanın olmazsa olmazı oluyor. Nermin Yıldırım'ın da genç yaşına rağmen bu önemli konuya dikkat ederek yazdığını daha kitabının ilk sayfalarından anlamak mümkün. Bu anlamda da Unutma Beni Apartmanı beni sarıp sarmaladı.

Kitabın kahramanı Süreyya'nın hikayesinin içine çocukluğundan itibaren dalıp bir yandan Türkiye'deki, bir yandan dünyadaki önemli gelişmelerin panoramasını izleyip bir yandan bu gelişmelerin Süreyya'nın hayatındaki izlerine şahit olarak akıp gidiyor roman.

Babasının ölümü sonrası kendisini terk eden annesi ile ilgili travmaları, babaannesi ile büyüme aşamaları, tek başına hayatını kurması, hayatına giren birçok insan... Yeri gelip kitabın kahramanına sinir olmak, yeri gelip hak vermek, anlamaya çalışmak arasında gidip gelinen sürükleyici, çarpıcı bir hikaye olmuş. Zaman zaman gözümüze gözümüze sokulan sert tespitler, zaman zaman "evet, doğru" dedirten saptamalarla kitaba bayılıp yazarını takibe aldım ve ilerleyen günlerde diğer kitaplarını okumak üzere araştırmalara başladım bile.

Öykü sürükleyici, anlatım, dil alıp götüren cinsten. Kitapta altını çizdiklerim de aşağıda. Yaz da başlıyor, uzun sıcak günlere böyle bir kitap yaraşır...

"Acımak, başkalarının çektiği azaba bakıp, onların yasını tutarmış gibi yaparak kendi mutluluğuna şükretmektir. Acımak, kıl payı yırttığın mutsuzluğun diyetini uğursuz, cüretkar bir sadaka gibi dağıtmaktır. İşte bu sadaka, iki damla gözyaşı ya da kimsenin bir işine yaramayacak anlık bir yüek burkuntusu kadardır. Acıyan, kendini yüce duygulara malik, iyi yürekli bir insan olduğu yalanına inandırmaya çalışır. Halbuki bencil bir sahtekardan fazlası değildir. Pek tabi bununla yüzleşmeyi aklının köşesinden bile geçirmez." (s.10)

"Kim sırdaşlarını sever ki? Sırrın emanetçisi gönülsüz bir hamal, kör bir kurşun gibi sokaklarda dolanırken, kim anlık bir patlamadan ya da zaruretten dolayı sırlarını verdiği birini sevmeye devam edebilir ki?" (s. 15)

"Küçücük bir çocuğun tek istediği, diğer çocuklar gibi olmaktır. Herkes nasılsa, öyle olmak. İyi ya da kötü tüm farklılıklar, onu arkadaşlarının gözünde yabancı yapar. Diğer çocukların hayal bile edemeyeceği harika bir bisiklete sahip olmak da, herkesin sahip olduğu bir anneden mahrum bırakılmak da..." (s. 19)

"...intihar insanın kendisini, dünyadaki varlığını biraz fazlaca önemsediği anlamına gelmiyor mu?"(s.45)

"Her defasında benzer semptomları gösterip, üç aşağı beş yukarı aynı şekilde yaşanmasına karşın, içinden geçtiği ana ve sadece o anda değdiği iki kişiye özel olduğuna inanılan tek hastalıktı aşk." (s. 157)

"Ölüm vazgeçişlerin en katmerlisi, kahramanlığa giden yolun kestirmesiydi. Kısa olduğu için kestirmeydi elbette, yoksa kolay olduğundan değil. O yola sapmak kısacık anlardan geçen bir karardı, ama bu uğurda vazgeçilen yollar, sokaklar, kavşaklar, uç uca eklenmiş bir hayattan daha fazlasıydı. Ve ölmek tek bir hayattan daha fazlasını yitirmekti aslında." (s. 282)

"Oysa bazı ölümler, insanın adını, yeryüzündeki varlığını güçlendirir. Bazı ölümler, ölüleri yaşayanlardan daha güçlü, daha canlı kılar. Mesela intiharlar. Pek çokları koca bir hayattan vazgeçebilme cüretini gösterenlere saygı ve merak duyar." (s. 283)

"Bir insanı ölüme iten sebepler, bütün o süreç yakınları tarafından hiç fark edilmemişse belki de kimse yeterince yakınında olmamıştır,değil mi? Yaşanan bir intihardan sonra bütün yakınların yakınlıklarını temize çekmesi garip değil bu yüzden." (s. 284)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder