12 Ocak 2014 Pazar

Affet/Unut

Yapılan bir araştırmaya göre sosyal medyanın en gıcık olunan tiplerinden birisi sürekli spor yaptığıyla ilgili paylaşımlarda bulunanlarmış. Bu açıdan bakıldığında ben de gıcık olunanlar arasındayım sürekli spordaki akrobatik hareketlerle ilgili fotoğraflarımı, spor salonunda check-inlerimi paylaşıp duruyorum, sık sık burada da bahsediyorum.

Aslında spora ilgisi olmayan birinin bu muhabbetlerden bayılması işten bile değil. Hani çocuk rahmine düştüğü andan itibaren bulduğu her platformda annelikten ve çocuğundan bahsedip duran tipler misali… (büyük konuşmak istemiyorum!)

Benim sporun yanında üye olduğum spor kulübüne de bir bağımlılığım var. Gerçekten oraya üye olup düzenli gelen herkeste bağımlılık derecesine gelmiş bir şey. Yaklaşık bir yıl önce kapanacağı haberlerini duyunca öyle bir direniş gösterdi ki üyeler mecburen devretmek zorunda kaldılar işletmeyi. Yeni yönetim de farklı politikalar izleyip çoğu zaman çalışanlarını, zaman zaman da biz üyelerini epey üzse de üyeler ve çalışanlar arasındaki organik bağ hep bizi bir arada tuttu.



İşte böyle mutlu mesut yaşarken Salı akşamı saunaya giren bir adamın ateşin üzerine esans dökmesi neticesinde küçük çaplı bir yangın çıkmış kulüpte. İşin ilginç yanı Salı günü çantamı hazırlayıp arabamın arkasına atsam da tüm gün bir isteksizlik, bir mızmızlanma sonucu, akşamüstü dersimi iptal ettim. Eve gitmeye ve biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı. Kitabımı alıp ayaklarımı uzatmıştım ki bizim whatsapp grubuna haber düştü, ardından kızlardan birinden bir telefon “geleceksen gelme, yangın çıkmış, itfaiyeler geldi şimdi”. İnsan evi yanmışçasına üzülüyor, birine bir şey olmuş mudur, kapanır mı, tereddütleri arasında neyse ki yangın söndürülmüş, esans döken adam haricinde kimseye bir şey olmamış ve spa bölümü dışında tesisin çalışmaya devam edeceği duyurulmuş.

Facebook hesaplarında üzüntüsünü belirten bizler kadar, zamanında kulüpte çalışıp bir şekilde işler istediği gibi gitmeyince ayrılanlar, zamanında üye olup sonra başka yere üye olanlar, tesisin kapısından içeri girmemiş başka kulüplerin üyeleri ve halen üye olup nedense tesis yönetimine gıcık olan insanlardan “oh olsun” gönderileri düşmeye başladı.

Ne olursa olsun bu kötü bir olay. Yönetim boktan da olsa, oradan ekmek yiyen onlarca insan var, yıllarca emeğini vermiş insanlar, oraya gidip mutlu olan insanlar var. Bu düşüncelerin zihinden geçmesi bile bir arıza… Hadi içgüdüsel bir dürtüyle bunların akıldan geçişi neyse de dile dökülmesi, ortak platforma yansıtılması nasıl bir ruh hastalığı çözemedim. Canımı çok yakmışlara bile “oh olsun” düşüncesi aklımdan geçtiği anda utanç duyarım ben, tamam sen karışma bu büyük bir iş, seni aşar diyorum mesela kendime. Senin bilmeden, istemeden birine yaptığın bir kötülük yüzünden başına bir felaket gelsin ister misin, diyorum. Ağzımın payını kendi kendime verip “inşallah iyi olur” diyorum o kadar.

Her şey insanlar için, herkesin başına her şey gelir, herkes her şeyi yapabilir. Ben kendi davranışlarımın bile garantisini veremezken elimde olmayan şeylerin başıma gelmeyeceğini varsayarak nasıl böyle rahat konuşabilirim?

Affetmek en iyisi, zaman ve evren icabına bakar, sen de buna harcayacağın enerjiyi güzel şeylere harcarsın belki, daha iyi olmaz mı?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder