3 Mayıs 2013 Cuma

"Aşk, kadınlar yorulunca biter. Kadınlar bir adamı değil, bir mezarlığı terk eder."

Kadınlar...


Çok komplike ama bir o kadar da dolaysız. Aşkı yaşamaları bir başka, dostluğu yaşamaları bir başka. Dayanıklılık dedin mi onlardan sorulur. En büyük kavgayı hep kendileriyle yaşarlar, hayatı en çok kendilerine zehir ederler. Mesela erkekler daha standart gelir bana, oysa kadınlar...

Ece Temelkuran'ın son günlerdeki popüler kitabı "Düğümlere Üfleyen Kadınlar"ı daha önce hiçbir kitabını okumadığım için dur bakalım ne anlatıyor bu kadın merakıyla edindim.

Yine yaklaşık 100 sayfasını okudum, baktım kopuyorum okumadan, başa aldım, tekrar başladım. İkinci okumamda anladım ki bu zor bir kitap.

Hikaye Orta Doğu'da geçiyor. Orta Doğulu dört kadının kaçış-aşk-kovalamaca-bölgenin siyasi ortamına karşı duruşlarının hikayesi diyebiliriz özetle. Öte yandan da derseniz bana kadın ve aşk romanı söyle, aklıma ilk bu kitap gelir sanırım.

Gerçekten zor okunan, bazen gereksiz uzatıldığını düşündüğüm bir kitap bu. Son 100 sayfa anlatılmak isteneni anlatmış gibi geldi, öncesindeki yaklaşık 400 sayfada ise zaman zaman gereksiz ağdalı anlatım ve tasvirlere boğulma durumu var, bu haliyle bir zorlama hali de yok değil kitabın.

Tabi ki bunlar benim görüşlerim. Hiç mi iyi bir şey yok derseniz, bölgedeki gelişmelere şöyle bir bakmış oluyoruz mesela, kadınlar ve kadın olmak üzerine iyiden iyiye düşündürüyor insanı. Aşkı sorgulatıyor, bir erkek bu durumda ne yapardı, bizim yaradılışımız neler yaptırıyor...

Bir de güzel mi güzel tespitleri var tabi, şunlar gibi:

"Belli ki dünyayla başa çıkabilen ama kalbiyle başedemeyen bir kadındı." (s.10)

"İnsanlara güvensizliğin sürekli kaygısına boşverip hayal kırıklığının anlık kederini tercih eden biri." (s.34)

"İnsan, o da eli iyi gelmişse, hayatta kendini bir kere bütünüyle görür. Ömrün gerisi ya o sahneye yeniden kavuşmak için geçer ya da ondan kaçmakla." (s.39)

"Bazen hayatınıza geri kabul edilmek için yapabileceğiniz hiçbir şey kalmaz. Denedikçe düşkünleşirsiniz. Bir küçük hata... Küçücük bir şey bütün hayatınızı silip atar.
...
Sizi sevenlere bile görünmek istemezsiniz. Yaşadığınızın adaletsizlik olduğunu hatırlatan dostlar, daha acı vericidir yalnızlıktan. Büsbütün unutulmak istersiniz, bir zamanlar sevilen, hayran olunan biri olarak hatırlanmaktansa...
...
İnsanı en çok kendini hayal kırıklığına uğratmak mahveder." (s.74)

"İşte o sahneyi viran eden, gelip gitmiş, hiç geri dönmemiş bir adam var. Şimdi ölüme bu kadar yakınken onu bulamazsam... O zaman cancağızım, hayatım büsbütün yalan olmuş olacak. Büsbütün yanılmışım, bütün bu ömrü yanlış yaşamışım demek ola..." (s.75)

"Korkmak, ne sefil bir hapishane." (s.90)

"Işığın bir sesi olmalı. Yoksa sivrisinekleri karanlıkta daha iyi duyuyor olamazdık. Işığın bir kütlesi olmalı. Yoksa karanlıkta daha geniş sevişiliyor olamazdı." (s.93)

"Kolonyalizm ne acayip bir şey diye düşünüyordum kruvasana bakıp bakıp. Çölün ortasında niye kuruvasan yiyoruz ki biz? Bu insanların kendi ekmekleri vardı herhalde Fransız sömürgecilerden önce. Ekmeklerini nasıl unuttular? Ne zaman? Ekmeklerini unutanlar tanrılarını da unutur mu bir parça? Ekmeğin tanrının kırıntısı olduğu göz önüne alınırsa..." (s.104)

"Anlayacaksınız ki hayat sizin nefesinizde. Başka hiçbir yerde, hiçbir şeyde değil. Hayatı siz kuracaksınız. Nefesinizi üfleyeceksiniz... Hayat... Nefesinizin yettiği kadar." (s.126)

"Sen bana öyle bakıyorsun ki hemen kalkıp dönmek istiyorum. Eteklerinin dönüşünü gösteren, hayal kırıklığından habersiz bir kız çocuğu gibi." (s.150)

"Öfkede onlar seni yener ama merhamette sen her zaman altın kemer sahibisin. Onları yenebileceğin mindere çek ahbap!" (s.179)

"Sendeki sende kalacak. Kimse ile ilgili değildi, kimse ile ilgili olmayacak. Aşk onunla ilgili değildi, olmayacak. Yerine başkası gelecek, aşk hep sende olacak. Gelecek olana yer aç." (s.203)

"Sizi kıymetsiz olduğunuza inandırmaya çalışacaklar. Buna yenilmemek için sizi bir şeyin, birinin çok sevdiğine inanmanız lazım. Bu yüzden bir tanrıçaya, bir tanrıya inanmalısınız. İnsan kendini durup dururken sevemez. Palavra o işler. İnsan kendini ancak bir tanrı onu severse, birinin onu sevdiğine inanırsa sevebilir. İnanmalısınız yoksa delirirsiniz." (s.205)

"Nasıl kırıyorlar sonra bu kız çocuklarını? Nasıl kendilerine benzetiyorlar? Cinayet gibi. Belki biz de böyleydik. Sakatlanmadan büyüyebilseydik... Keşke öyle bir bilgisayar programı olsa. Ruhumuz sakatlanmadan büyümüş olsak nasıl insanlar olacağımızı gösterse. Ona bakıp nasıl olmamız gerektiğini görsek." (s.220)

"Aşk, kadınlar yorulunca biter. Kadınlar bir adamı değil, bir mezarlığı terk eder." (s.244)

"Bir küçük tereddüt anını bekler aşk, kurduğunuz saray devrilir. Kim bilir belki için için istiyordum bunu. Kurduğum oyunun büyüklüğü yetmiyordu gücümü sınamama. Bu kez de kalbimi sınamak istiyordum, bilmediğim aşk ormanında. Öyle ya kendimiz yaparız hayatı, tesadüf yoktur. İşaretleri, büyüyü ve tesadüfü de biz üfleriz hayata. Kim bilir, belki en kudretlilerimiz bir canı olduğunu hissetmek için yenilmek ister..... İnsan hiç tatmamışsa, keder için de dua eder. Kendinden bile gizler ama her insan bir kere mahvolmak ister. Bakmayın kimse bir cennet dilemez, herkes yana yakıla kendi cehennemini görmek ister." (s.248)

"Aşk, demek ki, kendi kendini düşkünleşirken yakalamakla çekilen bir çiledir." (s.248)

"İnanmak istemek inançtan daha kudretlidir." (s.250)

"Kesinkes yalan, insanın kendi kendini sevmesi meselesi, kim uydurduysa. İnsan ancak sevilince öğreniyor kendini sevmeyi." (s.275)

"Bilakis, ömür çok uzun. Hiç de öyle göz açıp kapayıncaya kadar değil. Fakat tek bir şartı var. Kaderini, gönlünü ferah tutarak seveceksin. Ancak sahiplenilmemiş hayatlar kısadır. Yaşamayı istediğin bir ömürde hep yeterince vakit vardır. Yanlış hikaye yoktur. Siz, kaderiniz ne zahmetli olursa olsun hariçte kalmamaya bakın. Ömür o vakit kısalır işte." (s.364)

"Bir kere teslim olursam ihtiyarlayıp ölürüm. Biri bana sarılırsa ayakta duramam. Çünkü... Çünkü kalbim ablukada kalır o vakit. Düşmana teslim olmak daha kolay. Onurun kırılır en fazla, ama beni seven birine teslim olursam... Esir düşerim." (s.379)

"Yoksulluk insanları hizalar. Aynı taşın altında ezilince eşitlenirler." (s.384)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder