10 Temmuz 2012 Salı

Araf



Ama bu Araf başka Araf...
Bundan yaklaşık 10 yıl önce kitapçılara düşmüş Elif Şafak kitabı değil.
O zaman üniversitede okuyordum, Elif Şafakla da bu kitap sayesinde tanışmıştım, Elif Şafak o zaman gazetede köşe yazısı yazmıyor, kitaplarını İngilizce yazıp bize Türkçe çevirisini okutturmuyor ve kredi kartı reklamlarında oynamıyordu. Mahrem, Baba ve Piç, Bit Palas ve Pinhan'ı okuduktan sonra artık "Elif Şafak ne yazsa okurum" demeye başlamıştım ki, Siyah Süt ile biraz koptum, ne zamanki Aşk'ı okudum, aramızdaki her şey bitti. Sonrasında çıkan kitapları bende okuma isteği uyandırmadı.
Neyse konumuz Elif Şafak değil, araf kendisinin en sevdiği kelimelerden biridir ve bu isimde bir kitabı vardır ama ben bugün SOFI OKSANEN kitabı olan ARAF'tan bahsedeceğim. Çünkü kime "şu an Araf'ı okuyorum" desem, "aaa biliyorum o kitabı, Elif Şafak'ın değil mi" diyor.
Birkaç ay önce kitapçı gezmelerimden birinde gördüm bu kitabı. Tarihi bir roman olması ile çekti beni, bir de merak ettirdi, ben bu kitabı almalıyım dedim.
Bir kere okumaya başladım, 100. sayfaya geldim, bıraktım kitabı. Okuma işi tamamen benim ruh halimle ilgili bir şey. Eğer havamdaysam en beğenmediğim kitabı bile okur bitiririm, istikrar benim göbek adım! Ama havamda değilsem, kitaba kendimi veremem ve yarıda bırakıp ilerleyen bir zamanda okumak üzere kitabı ayırırım. Bitirmediğim kitap sayısı azdır. Geçen hafta yeniden Araf'ı elime aldım. İyi ki de almışım. 100. sayfadan sonra roman hareketleniyor ve merak uyandırıyor, keşke ilk seferde biraz daha sıksaymışım dişimi.
Romanın arka planı Estonya'da II. Dünya Savaşı, Sovyet işgali ve SSCB'nin dağılmasına bir panorama oluşturuyor. Ana olay 1992 yılında Estonya'da geçiyor ama 1940'lardan itibaren geçmişe dönülüp hikaye örülüyor.
Hikaye Estonyalı yaşlı bir kadın olan Aliide'nin bir gün bahçesinde baygın bir kız bulmasıyla başlıyor. Bu kızın onu tesadüfen bulmadığını anlamasıyla olay örgüsü ve geçmişle hesaplaşma başlıyor. Kimi zaman II. Dünya Savaşı dönemi Estonyası'na gidip Alman desteği-Sovyet işgali-Estonya milliyetçileri arasında hayatları mahvolan Estonyalıları görüyoruz, kimi zaman savaş sonrası Sovyet işgali ile başlanan cadı avı ve kargaşaya şahit oluyoruz, sürgünleri, işkenceleri görüyoruz, kimi zaman Sovyetler'den kopma sürecinde Estonya'nın kaosa sürüklenmesi, mafya eline düşen insanlar ve mahvolan hayatlara tanıklık ediyoruz.
Kitabın sonunu yazmıyorum ama bazı sitelerdeki yorumlarda "sonu havada kalmış" gibi şeyler okudum, böyle bir şey yok, her kahramanın, özellikle iki ana karakterin, hikayesi bir sona bağlanıyor.
Her kitap bir ufuk dersek, Baltık kıyısında bugüne kadar aklımın ucundan bile geçmemiş bir ülkenin tarihine bir kitapla tanıklık etmek, bunun farkına varmak beni heyecanlandırıyor. II. Dünya Savaşı oldu, Sovyetler dağıldı diye birkaç cümleyle anlattığımız tarihi olaylar aslında nice insanın hayatında köklü değişikliklere neden olmuş, kitleleri etkilemiş, aileleri parçalamış, büyük acılar yaşatmış. Kader denilen şey bu olsa gerek, bu insanlar başka bir coğrafyada ya da başka bir zamanda yaşasalar hayatları bambaşka olabilirdi. Ya da biz belki de, savaşın, kaosun içinde yaşamıyorsak bu sadece şans ile ilgili bir şeydir. Bunu düşünmek beni etkiliyor. Tarihi olaylar içine yerleştirilmiş insan hikayeleri sevenlere tavsiye edilir.
"Kimsenin kaşığı geçmişi karıştıracak kadar temiz değildir."
Bu kitaptan ne öğrendim? Loto (piyango anlamında kullandığımız kelime) Eston dilinde umut demekmiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder