13 Şubat 2016 Cumartesi

Keşfetmem için 25000 km yol yapmam gerekti, ama anladım, önemli olan "seyahat kafası"!

Gittim, geldim.

Dokuz uçak, yedi havaalanı, 25000 km’den fazla yol teptim.


Hayatımda ilk kez Amerika kıtasına ayak bastım, Atlantik Okyanusu’nun sularına girdim, kendi dallarında dünyanın yedi harikasından biri sayılan iki muhteşem yer gördüm. Günde en az 15 km yol yürüdüm. Sevdiklerimden 6 saat geride yaşadım. Yeni içkiler, yeni lezzetler tattım. 



Üzerinden neredeyse 6 ay geçtiğinde, "ne güzeldi, rüya mıydı" derken tam da orada bir yerlerde otururken keşfettiğim bir şey düşüverdi aklıma: Anladım ki nereye gittiğinin bir önemi yok, önemli olan seyahat kafası yaşamak.

Seyahat kafası benim için… Gündelik hayatımı geride bırakıp akışta olmak demek. Dünyadaki son günlerimi yaşıyormuşçasına rahat hareket etmek demek. En güzeli de müthiş bir kendimi şarj yöntemi demek. Daha çok okumak, daha çok yazmak, daha çok sevmek, daha çok spor yapmak, sağlıklı beslenmek, evimi güzelleştirmek, hayata sıkı sıkıya yapışmak için bir dolu kararla dönmek demek. Nereye gittiğinizin orada ne yapıp ne yapmadığınızın bir önemi yok. Önemli olan canınızın istediğini yapmak, canınızın istemediğini yapmamak. Gündelik yaşamımız içindeki en büyük lüks bu değil mi zaten?




Bu yıl rota Brezilya’ydı. Biraz kuşkulu, biraz tedirgin gittim. Anladım ki seyahat yazılarını tavsiye amaçlı değil, hikaye gibi okumalı, tıpkı bir hikaye gibi kendince dersler çıkarmalı sayfa sayfa her yazana kulak asmamalı. Güvenlikle ilgili o kadar ciddi uyarılar, her yazıda uzun uzun paragraflar ayrılmış ki giderken bir tedirginlik yaşamadım dersem yalan olur. Ancak gördüm ki, belli tehlikeli bölgeler dışında Ankara’da her gün işten eve evden işe gitme sürecimde daha tedirgin ve güvensiz hissediyorum kendimi. Tabi ki boş bulunun, elinizi kolunuzu sallaya sallaya gezin demiyorum ama gittiğiniz yerler Nijerya’nın çete savaşları ya da Ortadoğu’nun kan gölü olmuş şehirleri değil, turistik yanı fazlaca olan dünyaca ünlü şehirler…




Gezi planımızı Amazon ormanlarının içinde 3 gece geçirmek üzere Manaus, ardından Rio de Janeiro, Iguazu şelaleleri ve Sao Paulo olarak belirledik. Bu şehirler arası tüm uçuşları ayarladık. Ancak hava muhalefetinden bir sonraki gün gitmemiz nedeniyle Manaus planımızı iptal edip geziye Rio de Janeiro’dan başladık (Böylece olanı kabullenmeyi ne de güzel öğrendiğimi de fark ettim). Böylece Amazon ormanlarının içinde 3 gece kalıp pembe yunuslarla yüzme hayallerim, biri kahverengi diğeri mavi akan iki nehrin yan yana akıp birbirine karışmadığı dünya mucizesini görme hedefime ulaşamadım ama dünyanın yedi harikasından biri olan Iguazu şelalelerine gidip yürüyerek sınır geçip Arjantin’e gittik. En son da Sao Paulo’da bir gün geçirip uzun bir yolculukla eve döndük. 



Turist gibi değil gezgin gibi olmayı hedef görürken anladım ki, zaman zaman turist,zaman zamansa oranın yerli halkı gibi olmakta bir sakınca yok. Tüm gün sahilde pineklediğimiz de oldu, turist rehberlerinin baş sayfalarında yer alan güzellikleri, tam da turistik yöntemlerle arşınladığımız da... Fark etmez ki, önemli olan seyahat kafasıydı, tam olarak bunu anladım!


Bir kez daha dünyaya, doğaya şaşırıp kaldım, hayranlığım, heyecanım birbirine karıştı, insanlara şaşırdım, bazen kendi halimize acıdım, çoğunlukla kendimi çok şanslı buldum. Üstünden neredeyse altı ay geçti, ancak sindirdim. O zaman anlatmaya başlayabilirim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder