2 Mayıs 2014 Cuma

Hiçbir şey yapmamak: Çok zor çoookkk!

Siz de şu koşup duran savaşçı kadınlardan mısınız? Kimseye muhtaç değilim, her işimi kendim görürüm diyenlerden ve bunun için zaman, para, enerji yaratmaya debelenip duranlardan…

Ben öyleyim. Öyle yetiştirildim. Gerek var mıydı dersek, hem evet, hem hayır derim.

İnsanın iş başa düşünce ne gerekiyorsa soğukkanlılıkla yapabilmesi büyük bir güç, kabul. Öte yandan bu öyle bir hayatımıza kazınıyor ki başkalarının yapabileceği ya da yapması gerekenleri sırtımıza alıp hayattaki sorumluluklara yenilerini ekliyoruz.


Maalesef benim kuşağımda, eğitimli olan her kadında bu sendrom var.

Halbuki daha kolayı varken zoru seçmek neden? Bazen sadece durmak ve hiçbir şey yapmamak istiyorum ve kendimi bu konuda bile daha yolun çok başında hissediyorum, çünkü hiçbir şey yapmadan duramıyorum.

Hep en bakımlı, en güzel halimle dolaşmak istiyorum. Saçlarım parlasın, cildim ışıldasın, ellerim, ayaklarım bakımlı olsun, vücudum şekillensin, en temiz, en güzel kıyafetleri giyeyim, işimde çok başarılı olayım, evim hep temiz ve düzenli kalsın, ev ekonomisinin gözüne vurayım, istediğimi alayım, yapayım ama yine de ay sonunda para arttırayım, işte başarıdan başarıya koşayım, hobilerim olsun onlarla ilgileneyim, sağlıklı yemekler pişireyim, sağlıklı besleneyim…

Ancak tıkanıp kalıyoruz işte. Halbuki bunların hiçbirini yapmasak da ölmüyoruz. Hafta sonu geldiğinde muhakkak kuaföre gitmek, evi temizlemek, yemek yapmak, sağlıklı beslenme adına yoğurt mayalamak, spora gitmek, mutlaka bir aktiviteye katılmak hatta gezmek gibi aslında hiç de gerekli olmayan “zorunluluk”ları hayatımda buluveriyorum, bunları yapmadığımda kendimi mutsuz hissediyorum bir de. Halbuki bunlar olmasa da olur, bir cumartesi yataktan kalkıp koltuğa, koltuktan kalkıp yatağa yatarak gün geçirilebilir ya da cumadan “haftasonu yapacaklarım” listesini hazırlamadan hafta sonu o an aklına ne geliyorsa o yapılabilir ve “yapılması gerekenler”se bekleyebilir.


İdealini anlatıyorum ama hadi bu haftasonu yapayım dersem yine yapamıyorum. Aşama kaydettim ama… Mr. Balmy’e gereksiz yüklendiğim bazı şeyleri atıverdim mesela, manikürü, pedikürü sırf gidiş-geliş ve bekleme zamanını kazanmak için evde yaparken dört büklüm olup kendim yapacağıma ayda bir kendini şımartma kontenjanından kuaföre gidiyorum, uygun fiyata bir ütücü bulup gömlekleri gönderiyorum, temizlikle zaman harcayacağıma bunu iş haline getirenlere paslıyorum, bir nevi zamanımı satın almış oluyorum, canım istemiyorsa hayatı kaçırıyorum hissini bir kenara bırakıp dışarı çıkmıyorum. Yetmez tabi…

Çamaşırlıkta asılı çamaşırları bir hafta toplamasam, şu 3 gün de spor yapmayıvereyim diyebilsem, evden çıkmadan bulaşıkları bulaşık makinesine yerleştirmesem, yeni açılan bir mekana gitmek zorunda hissetmesem, şehrin en iyi dönerini yapan yeri keşfetmesem, en azından koltukta üstüme aldığım battaniyeyi bile katlamasam bu iş oldu diyeceğim ama bunun için daha çok yolum var.


Bu da nereden çıktı yıllardır hep bir şeylerle meşgul olmak iyidir, diyen sen değil misin, diyebilirsiniz. Bunu aslında Demet çıkardı… Bir şeyler yapmadan duramamanın iyi değil, kötü bir şey olduğunu, hiçbir şey yapmamanın da önemli olduğunu söyledi. Meditatif bir yanı var bu konunun. Zihnimizi susturmak için sürekli bir şeyler yaptığımızı, hâlbuki bu şekilde bilinçaltının karanlık kanallarının aslında temizlenmeyeceğini, sadece “halı altına süpürme” eylemini gerçekleştirdiğimi söyledi.

Kabul etmek konusunda zorlanmadım, doğru. Hiçbir şey yapmamak “kendini dinlemek” olacak. Her kendini dinleme sancılı ve uzun bir süreci getirecek. Değişime zorlayacak. Buna hazır değilseniz benim gibi her şeyi yapmalıyım kafasıyla dolaşıp duracaksınız, yorulduğunuzda da aklınıza bu gelecek: Hiçbir şey ihtiyaç değil, dur bir içine bak, ne yaptığına, amacının ne olduğuna…
Ve ondan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…

Ancak her şeyin bir zamanı var. Fark ederek bir aşamayı geçtim, uygulamaya geçtiğimde asıl yolu kat etmiş olacağım… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder