5 Ağustos 2015 Çarşamba

Datça Günlüğü-4: Ve artık bir iyot bağımlısıyım...


Bir önceki gün neredeyse 500 km yol teptik. Toza toprağa bulandık, manzaralarda kendimizden geçtik. Durup dinlenmek için bu kez daha sakin gün geçirmeye karar verdik.

Sözleştiğimiz üzere Palamutbükü’ne doğru yola çıktık. Bu kez koyun en sonundaki Dadya Bedya Beach’te oturduk. Şezlong için 20 TL istiyorlar ama eğer oradaki işletmede kişi başı 60 TL harcarsanız bu bedeli ödemiyorsunuz. Tüm gün akşama kadar sakin bir deniz günü geçirdim, Buket Uzuner’in son kitabını okudum bayıla bayıla. Güneşi batırmaya yakın üzerimizde deniz tuzuyla Datça merkeze gidip biraz dolaştık. 




Bir önceki gün Antik Cafe’de fena halde sangria aşermiş, mekan sahibinden de “bizde yok ama size iyi yapan bir yeri tavsiye edebilirim” önerisiyle ismi not etmiştik. Burası Datça Merkez’deki Polka Cafe’ydi. Ev yapımı sangrianın yanında hazırlanan ikişer dilim bruchetta da akşam yemeğini pas geçmemizi sağladı. Polka da ortamı, servisi kaliteli, biraz salaş bir mekan. Ancak çok orijinal! Bizim gittiğimiz akşam canlı Balkan müzikleri yapan bir ekip vardı. Mekanda ayrıca her gece İskoç müziği gibi değişik canlı etnik müzikler de yapılıyormuş. Bahçesi, dekorasyonu oldukça güzel. Geç saatlere kadar keyifli bir sohbet de varsa yerinizden kalkmak istemeyeceksiniz.











Ertesi gün karadan geçtiğimiz yolları, bu kez denizden kat etmek üzere yeniden yat limanına inip Bora Tur ile Selimiye’ye doğru tekne turuna çıktık. Dirsekbükü’nden sonra Selimiye’de mola verip nefis bir çikolatalı pastayı mideye indirdim. Ardından Dişlice Adası, Hurmalı Bük, Dimitri Koyu’nda enfes denizin tadını çıkardım. Çocukluğumdan beri denize hiç bu kadar çok girmemiştim sanırım. Zaten akşamına kendimi tanıyamadım, tenim bronzlukta çığır açmıştı resmen!



Akşam annemin elleriyle ördüğü büstiyerimi üzerime geçirip günlerdir önünden geçip bayıldığım Datça Sahil’deki Dutdibi Fish Mekan’da rakı balık yapmaya karar verdik. Ayaklarımız denizin içinde, güzel bir deniz havası, mezeler, hizmet, ortam şahaneydi. Datça’ya gidecek olanlara Fevzi’nin Yeri’ni pas geçip burayı denemelerini tavsiye ederim. Sohbet edip, kahkahalar atarken, kafamız güzelleşirken o anı dondurmak, o sandalyede, o denizin önünde yıllarca oturmak istedim! 

Datça’da gece kulübü sevenleri çok tatmin edecek seçenek yok. Ancak oralı birinin önerisiyle gerçekten de her akşam dolup taşan bir yer var. Eclipse. Gece kulübü sayılmaz aslında canlı müzik yapılıyor ancak yine de “piyasa” hareketli. Biz de o gece Eclipse’de sabahladık. 






Sabahına da Karaincir plajına gidip biraz oturduk. Denizde metrelerce gittiğiniz halde su belinizi geçmiyor, deniz çok berrak değil, bir-iki otel ve koyun sonunda bir yazlık site var ve sitede hala 80’lerden kalma usulle anons sistemi var! O kadar garipsedim ki! Sonra oradan sıkıldık ve Datça limanının hemen yanındaki Taşlık Plajı’na attık kendimizi. Burası da çok kalabalıktı. Orada da bir şeyler atıştırdıktan sonra bu kez ilk göz ağrımız Kargı’da aldık soluğu. Güneşi batırana kadar Kargı’da yüzdük, kendimi doyurmaya çalıştım, çünkü Datça’nın denizi beni bir iyot bağımlısı haline getirdi! Son gece şerefine yine Zekeriya Sofrası, yine keçi sütlü dondurma, yine Eclipse

Son gün saatlerimizde, yola çıkmadan önce biraz alışveriş yapmamız lazımdı. Datça’dan ne, nereden alınır’a cevaplar var sırada…

Zeytin, zeytinyağı, bal, bademin cennetinin içindesiniz. Burada bunları tattığınızda bir daha başka bir yerden almaktansa hiç yememeyi tercih edeceksiniz. Onlarca marka var, yol kenarında köylülerin kendi imal ettikleri ürünleri sattıkları minik tezgahlar var, fabrikalar var. Biz Palamutbükü yolunda Sındı köyüne uğrayıp Datça Köy Ürünleri markasından aldık tüm ürünleri. Aynı markanın merkezde de satış ofisi var. Aldığımız her şeyi test ettik ve çok beğendik. Bundan sonra bu ürünleri marketten almak yerine kargoyla buradan istemeye karar verdim.

Ve söylemeden durulmaz bir yer Datça için: Olive Farm. Burası zeytin ve badem ağaçlarının ortasında kendi üretimleri organik malzemeleri satan ve bir taraftan da konukevi inşa edip otel işleten bir müessese. Zeytin, zeytinyağı yanında, organik şampuan, duş jeli, sabunlar ve kremlerle çok ama çok zevkli bir satış ofisine sahipler. Buradan da şampuan, duş jeli, saç bakım yağları ve kokusuna bayıldığım badem kolonyasını kaptım. Ve bundan sonra buranın ürünlerini kullanmaya karar verdim! 

Burada ayrıca el emeği şahane aksesuarlar, biblolar, orijinal takılar, el işi ürünler bulacaksınız ve çoğunu daha önce görmediğinize eminim!


Hüzünle arabanın bagajını doldururken Bodrum’da kazıklandığımızı gösterircesine iki tane kocaman cüce heykelini de annemin bahçesi için aldıktan sonra Datça’nın altın vuruşunu yine Palamutbükü’nde, yine Mavi Beyaz’da yaptık. 

Yetti mi, yetmedi… Oraları görüp tadıp yaşayıp bir de özlemek kaldı yanımıza kar! 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder