4 Kasım 2013 Pazartesi

Bu bir dünya şeyime, minaresi de öbür şeyime yazısıdır!!!

Merkür geri gidiyor bu ara. Her şeyi buna bağlamak o kadar kolay ve güzel ki…

Sabah yataktan kalkışım lanet getirerek bu aralar, tabi bir iş günüyse uyandığım. Sonra birkaç nefes egzersizi, yüz yogası derken gün için gereken hayat enerjisi geliveriyor üzerime. Kahvaltımı yapıyorum, spor yapacaksam kayısı kıvamında bir yumurta mönüye eklensin! Kocaman bir de beslenme çantası: Halamın bahçesinden kafam kadar bir elma, yağsız yoğurt, yine halamın bahçesinden toplayıp özenle kurutup bana hazırladığı çiğ badem, fındık, ceviz üçlüsünden bir kuble.

Trafikte azıcık söylenme… Kendime söz verdim sinirlenmeyeceğim, sinirlensem de hırslanmayacağım, sadece “şefkatle söyleneceğim” ve o anda unutacağım ve sanırım başardım bunu da!

Geldik işe… Bu durağan ve sessiz iş benim gibi hiperaktifliğin gözüne vurmuş birine göre değil bunu anladık ama yine de işimi sevmek, hadi abartmayayım sevgiyle kabullenmek kısmının da üstesinden gelmeye çalışıyorum, para kazanırken mutsuz olup bu mutsuzluğu para verilen şeylerle giderme paradoksunu çözmenin peşindeyim. Yolum uzun…

Çıkıp koşa koşa spora, o yoksa bir plan program, hiç olmadı evde kendime zaman ayırma. Mr. Balmy ile, olmadı bizim kızlar tayfasıyla zaman geçirme, uyuma, uyanma, bu sevgi dolu rutini tekrar edip durma…
Günlerim böyle akıyor işte.


Kalabalık kızlar grubumuzla da keşif, sohbet ve eğlenceye devam ediyoruz. Sekiz-on kişilik ekiple zaman zaman ev toplaşmalarında şarap gecelerinde uzun uzun sohbetler ediyoruz, zaman zaman kendimizi bir meyhanede efkarlanırken ya da göbek atarken buluyoruz. Bu kızları seviyorum ben, hepsinde ayrı ayrı hikayeler, ilgi alanları, hassasiyet… Tek bildiğim efkarları bile güzel, insanı aşağı çekmeyen cinsten, hayatım boyunca beni en iyi motive eden, hayat karşısında hızlandıran, coşturan arkadaş grubum onlar oldu, gerçekten!





Ev toplaşmalarımız harika sofralar yanında derin konuları da beraberinde getiriyor. Aşk, ilişkiler, seks bunların başında, ama ilginçtir, erkek dedikodusu diyemem bunlara, konumuz “biz” odaklı. Sonra sağlıklı yaşam, nasıl birer “fitness girl” oluruz, evrene ne mesaj göndersek, yoga mı, pilates mi diye sürüp gidiyor, her ayrılık damakta güzel bir tatla bitiyor. Evet biraz aşk gibi bahsettim biliyorum ama hissiyatım bu ne yapalım! 

Gelelim keşiflere:

1.       Anason Meyhane

Havaların soğumaya başladığı günlerde spor sonrası, hem de ben İstanbul’a doğru yola çıkmadan, üstelik de hiçbir hazırlık yapmadan birkaç saat önce buluştuğumuz bir mekan. Küçük, sevimli ve kaliteli. Aslında benim bayıla bayıla gittiğim Cafe Botanica’nın arka tarafı, sanırım mekanlar ortak, hep ön bahçesinde oturduğum yerin arkasına dolaşmak hiç aklıma gelmemiş! Hafif müzikle sohbetli rakı-balık sofraları için ideal.



2.       Kalispera

Canlı müzikli, eğlenceli meyhane akşamlarını sevenler Ankara’da illa ki bir kere de olsa kendilerini Meandros’ta bulunmuştur. Kalispera Meandros’un hemen yanında. Meandros’a göre alanı daha ferah, mezeler başarılı, müzik hat safhada coşturucu. Tek sorun siz pistte göbek atarken garsonlar ve tuvalete gitmeye çalışan müşteriler tarafından sürekli olarak rahatsız edilmeniz. Sahneyi ve pisti başka yere taşımak gibi basit bir çözümle halledilmeyecek bir şey değil neticede, beğendim, olmuş.

3.       Mutlu Lokantası

Mr. Balmy ile keşiflerimize gelirsek, onlar daha ziyade damağa hitap eden cinsten. İkisi evimize yakın olmaları dolayısıyla Güvenlik Caddesi’nde yer alan ve yan yana duran biri balıkçı, diğeri döneri ile ünlü yılların lokantası.
İlk olarak Mutlu Lokantası’ndan bahsedecek olursam, son derece salaş bir mekan burası, üç-beş masa içeride, üç-beş masa dışarıda. Döneri, kuru fasulye ve pilavı ile ünlü. Akşamüstü tüm yemekler bitince dükkanı kapatıp gidiyorlar. Biz dönerinden tattık, çocukken yediğim Ankara döneriyle aynı tattaydı. Yanına kızarmış bir de ekmek getiriyorlar yemelere doyulmaz. Yakınlardaysanız paket servisi de var. Biz bir kere de eve söyledik ama yerinde yemenin tadı bambaşka!


4.       Balıkhane Derin Deniz Su Ürünleri

Burası da salaş bir balıkçı havasında. Amasra salatasını, ızgara ahtapotunu ve ızgara çinekopunu denedik. Izgara balığı ağır ağır pişiriyorlar, gerçekten nefis bir tadı var, anlatılmaz sadece tadına varılır. Ancak balığın gelmesi uzun sürüyor, o yüzden öncesinde Amasra salatasını ve deniz ürünlerini de denemeniz için bir fırsat. Ben ızgara ahtapotuna da, salatasına da bittim, gerçi açlıktan fotoğraflamamışım ama onu da “fotoğraf çekeceğim diye hayatı kaçıramam” prensibine verelim! Bir dahakine rakılı, mezeli ve karidesli kalamarlı bir yemek düşünüyorum.


 5.       Piola

Bu aralar Escales’teki La Dolce Vita programına fazla sarmış olmamdan dolayı mütemadiyen İtalyan yemeği aşermekteyim. Bu nedenle Tepe Prime’da biraz İtalya havası solumak isteyenlere Piola’yı tavsiye ederim. Nefis pizzalar eşliğinde sohbet edip şarabınızı yudumlayın. Deniz ürünleri pizzasına bayıldım, mekanın konsepti çok hoşuma gitti, yakın zamanda sevdiğim bir kız arkadaşımla uzun uzun yemek yiyip şarabımı içip derin sohbetlere girmeye niyet ettim.


 6.       Cucina Makkarna

Yeni mi keşfettin diyebilirsiniz ama evet yeni keşfettim. Kaan bey isminde buranın her şeyi muhteşem bir adam var burada. Yemeklerde, mekanda emeği çok fazla, masa masa gezip hatır soruyor, sohbet ediyor, yemek tavsiyelerinde bulunuyor, resmen misafir gibi ağırlıyor müşterileri. Mr. Balmy ve onun can arkadaşıyla gidip Montes Şili şarabını açtırıp yanına da başlangıç olarak güveçte taze dometesli deniz ürünleri, ki güveç kapağı olarak harika bir ekmek hamurunu kullanmışlar, safranlı linguette ve beyaz peynirli Yugoslav köftesini alıp hepsinden tada tada damaklarımızı coşturduk. Tatlılarda aklım kaldı ama sadece bir tanesine yer kaldı maalesef. Böğürtlenli Makkarna Special içten dışa yendiğinde tuzlu, dıştan içe yendiğinde tatlı tadı aldığınız enfes bir tatlı. Burası gerçekten muhteşem, bir an önce tekrar tekrar gidip mönüde denenmedik şey bırakmamak istiyorum!


7.       Mart Menekşeleri

Bu da en son okuduğum kitap. Rahat okunuyor, akıcı ve merak uyandıran bir öyküsü var. Okumazsanız çok şey kaybetmezsiniz, ben de sadece not düşmek derdiyle yazıyorum zaten. Kafa yoğunken iyi akıp gidiyor ama hakkını da yemeyeyim.
Kış geliyor, biraz daha kabuğuna çekilmiş haller bizi bekliyor, okumalı, gezmeli, yazmalı, spor dolu günler minnoşlar.  XoxoJ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder