18 Ekim 2013 Cuma

Ateşe baca lazım, kitaba hoca lazım, bana bi koca lazım, o da bu gece lazım

Geçtiğimiz günlerde medeni halimin “evli” olarak değişmesinin üzerinden tam bir yıl geçti.
Artık kimse “alıştın mı, nasıl gidiyor” diye sormuyor. Hatta bir arkadaş “1,3,7 eşiğinden ilkini geçmişsiniz, tebrikler” dedi.


Genellikle hiç evlenmemiş insanların “evlilik insan doğasına aykırı yaaeee, çok saçma yaneeee”  gibi klişe yorumlarına kulak asmadım ben hiç ya da mutlaka evlenmeliyim, bir kocam olmazsa ölürüm de demedim. Her şeyin bana ve karşımdaki insana bağlı olduğunu düşündüm. O yüzden “evlilik bana göre değil” demek yaşayacağınız şeyi bir kalıba sokmak demek, oysa bilemezsiniz sizi neler bekliyor, nasıl davranacaksınız ve karşınızdaki nasıl olacak. Herkes evliliği aynı şekilde yaşamıyor, buradan başlamak lazım.

Benim annemle babam otuz altı yıldır birlikteler, hiç ayrılmamacasına. Yani birbirleri olmadan gezmeye, tatile gitmezler, birbirlerinden çok bağımsız bir çevreleri hiç olmadı, aynı giysi dolabını kullanıyorlar, her hafta sonunu da ikisi beraber geçiriyor. Oysa benim evliliğimde böyle bir şey yok. Mr. Balmy’nin de, benim de ayrı birer hayatımız, bunun yanında ortak bir alanımız var. Giysi dolaplarımızı bırak, giyinme odalarımız, kullandığımız tuvalet bile ayrı. O evde otururken ben arkadaşlarımla gezip eğleniyorum, ben arkadaşlarımlayken o da kendi arkadaşlarıyla bir şeyler yapabiliyor. Ancak birbirinden kopuk, herkes kendi hayatını yaşıyor durumumuz da yok. Birbirimizden hep haberdarız, zaman zaman bu farklı arkadaş gruplarını bir araya getirip eğlenceye hep beraber devam ettiğimiz de oluyor.

Verdiğim bu iki örnekten biri doğru, diğeri yanlış demek için anlatmadım bunu. Herkes farklı yaşıyor, farklı şekilde mutlu oluyor. Biz eve kapanıp günlerce birbirimizle kalınca bunalıyoruz, arada farklı şeyler yapınca birbirimizi özleyerek eve geliyoruz, birbirimize karşı daha sabırlı ve anlayışlı oluyoruz. Biraz nefes almış, mola vermiş oluyoruz sanki.

Evliliğin bence en güzel yanı bir “düzen”inin olması, kendine ait bir yaşam alanı kurman. Şimdi denilebilir ki bunun için evlenmeye gerek yok. Benim düzenden kastım yalnız yaşamak değil, çünkü hiç sevemedim ben yalnız yaşamayı. Yatmadan yatmaya zar zor gittiğim, evin eksiğinin hiçbir öneminin olmadığı amaçsız bir düzen oluyor o. Evde bir erkeğin daha kolay yapacağı bir işi yaparken hayıflanıyor insan, boşluk hissediyor. Bunu kastediyorum. Tabi ki ille de kocanız olmalı, başınızda bulunmalı demiyorum. Çünkü katlanamadığın bir insanla her gece aynı havayı solumak muhakkak ki zor. Ancak sevginin ve saygının olduğu bir ilişkide “evlilik” hayatı gerçekten iyi gidiyor.

Bir formülü yok bunun. Evlilik bir kumar, iyi de çıkabilir, kötü de, gerçekten bilemiyorsunuz ya da bu doğrudur, şu yanlış gibi bir şey yok, iki farklı insan, maya, hayata bakış açısı farklı olunca sevmek, saymak da yetmiyor. Ancak şunu biliyorum, birini sevmek zaman zaman gururunuzu bir kenara bırakmayı gerektiriyor, bazen yapmayı hiç sevmediğiniz şeyleri yapmaya zorluyor, bazen sırf o mutlu olsun diye debelenip durmayı gerektiriyor. Ama emek verilen her şey ayrı bir güzel oluyor, daha çok kenetleniyorsunuz.
Neyse daha fazla anneler misali konuşmayı bırakıyorum.

Bu haftasonu kutlamamızı yapmak üzere İstanbul’daydık ve ne tesadüf ki beraber olduğumuz 3 yıldır, her yıl bu tarihlerde İstanbul’da oluyoruz. Gelenek haline geldi bile denilebilir.


Yola canım Demet, eşi Uğur ile birlikte dörtlü olarak çıktık. Nefis Boğaz Köprüsü’nden geçip kendimizi Bebek’e attık. Kırıntı’da tatlı, çay, kahve molasının ardından Boğaz’da bir süre yürüdük. Ardından Demetler’i İstanbul’daki arkadaşlarının yanına bırakıp biz de Cihangir’deki otelimize attık kendimizi. Residance La Vue Hotel’in birinci katında kısmi deniz manzaralı süit bir odada kaldık. Hemen karşısında İspark’ın otoparkına arabamızı bıraktık.


İstanbul öyle bir şehir ki her ne yapmak isterseniz onu yapmak için illa ki önünüze bir fırsat geliyor. Otelimizden yürüyerek Galata’daki Akın Balık’a gittik. Güneşi batırana kadar ayaklı çay bardaklarında rakımızı içtik, balık, kalamar, mezeye doyduk. Oradan bir İstanbul klasiği Tünel’e binip kendimizi İstiklal Caddesi’nde bulduk, kafamız güzel, İstanbul havasını soluduk zevkten dört köşe. Bir yerde oturup kumda pişmiş Türk Kahvesi içtik. Ardından yürüye yürüye Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’na attık kendimizi. Şahane bir İlhan İrem performansı izledik, soğuğa rağmen!

İlhan İrem çocukluğumda birkaç şarkısı yanında, ilginç klipleri ile de hafızamda yer etmişti ancak asıl hayranlığım üniversite zamanlarında başladı. Tüm albümlerini kaset olarak arşivleyip birçok şarkısını da ezberlemiştim. Ardından araya zaman girdi, ben müzik dinlemekten uzaklaştım biraz. Bundan yaklaşık 6 ay öncesinde tv’de bir İlhan İrem belgeseli görüp izlemeye başlayınca Mr. Balmy de, ben de hayretle fark ettik ki ben her şarkıyı ezbere biliyorum! Sonra birden yıllardır aklımın ucundan geçmeyen bir şeyi fark ettim: Ben İlhan İrem’i çok seviyorum ve dünya gözüyle bir kez izlemek istiyorum! Sonra bir de baktık 21 Eylül’de Harbiye Açık Hava’da konseri var. Tam da evlilik yıldönümü haftasına geliyor, yapalım bir hovardalık dedik, iyi ki demişiz! Muhteşem bir ses, dopdolu bir sanatçı, çok çok başarılı bir orkestra… Böyle efsaneleri sahnede bir kez canlı canlı görmek şart!


Konser sonrası kendimizi otele attığımızda yorgunluktan neredeyse bayılmıştık. Sabah uyanıp bu kez Karaköy’e indik birkaç dakikada. Meşhur kahvaltı mekanı Namlı Gurme’de peyniri bol, lezzetli bir kahvaltıdan sonra ağır aksak Galata’yı turladık, Eminönü’ne geçtik, yağmura yakalandık, Yeni Cami’ye sığındık. İstanbul şehri Nişantaşı, Bebek filan değil bence, Karaköy, Galata, Cihangir… Bir tarih var, ruh var, gerçekten her geldiğimde bambaşka bir şey keşfediyorum, bu sefer de hayranlığım katlandı. O kadar mahvedilmesine rağmen hala güzel, hep güzel!

Sonra otele gidip arabamızı aldık. Dörtlü ekibimize Anadolu yakasında Suadiye Cafe’de Ayşem ve Aykut da katıldı. Bir-iki saatlik keyifli sohbetten sonra zar zor ayrıldık İstanbul’dan. En kötüsü Ankara’ya dönüş misali. Allah tekrarına erdirsin ne diyelim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder