Arkadaşlarla tatil planlarımızdan konuşurken iş için sık sık
Barcelona’ya giden Pınar’ın tavsiyeleri, hatta bana verdiği rehber kitabı çok
işimizi gördü. Mesela diyorum ki “Sitges’e gidelim mi?”, Pınar “orası bir deniz
kasabası, madem öncesinde Yunan Adaları-Çeşme’ye gideceksiniz, denize zaten
girmiş olursunuz, onun yerine şehir merkezinde gezin, keşfedilecek çok şey
var.” diyor.
İstinasız herkesin ortak tavsiyesi ise Figueras’taki Dali
Müzesi’ni görmemiz yönünde, bir müzeden çok ötesi, diye de ekliyorlar. Pınar
“yalnız gidince çok sıra oluyor, isterseniz oraya turla gidin” diyor. Ruhta bir
asilik var, Pınar bunu söyleyince nasıl yaparız diye araştırmaya koyuluyorum,
daha pahalıya bile gitsem, okul gezisi gibi güruh halinde gezmemek, istediğim
yerde istediğim kadar vakit geçirmek için kendi imkanlarımla gitmek istiyorum.
Ulaşılan yerden ziyade ulaşım yolu da yeni yerler görmenin bir parçası benim
için aynı zamanda. Dolayısıyla daha gitmeden internetten günü-saati belli müze
giriş biletlerimizi alıyorum. 12 euroya Dali müzesi ve Dali’nin mücevher müzesi
biletleri. Trenle gidileceğini de biliyorum, e Barcelona’da da ilk işim
resepsiyondaki David’e nasıl gidileceğini sormak oluyor, ardından o da bana
internetten tren saatlerini öğreniyor, her şeyimizle hazırız.
Barcelona tren istasyonu Sants'tan 30 euroya gidiş-dönüş
biletlerimizi alıyoruz. Bu arada randevumuz 11’de, sabah 8’e doğru trene
biniyoruz, yol yaklaşık 2 saat sürüyor. Yarı uyuklar, yarı sohbetle Figueras’a
ulaşıyoruz. Tren istasyonunda müzeye yolu tarif eden detaylı haritalardan alıp
bir yandan da sokaklardaki müzeye yönlendiren tabelaları izleyerek ilerliyoruz.
Burası şirin, korunmuş, eski zamanların birinde kalmış küçük bir kasaba,
Dali’nin doğduğu memleket olması dolayısıyla müzeler de buraya yapılmış.
Sabah erken saatte kahvaltısız yola çıktığımız için dükkanı
yeni açmış fırın-pastane arası bir yerde sıcacık taze fırın ürünlerinden nefis
bir kahvaltı yapıyoruz, kahve içiyoruz. Sonra müzenin yolunu tutuyoruz, bir
Pazar sabahı sakinliği var ortalıkta. Elimizdeki internet çıktılarını verip
müze giriş biletlerimizi alıyoruz. Randevusuz da gelsek fazla sıra
beklemezmişiz onu görüyoruz ama 15-20 kişi de olsa sıra bekleyenlerin yanından
“bizim biletimiz var” demek zevkli oluyor.
Burası bir müze değil, gerçekten çok daha fazlası, zekanın,
tasarımın, sanatın, her şeye bambaşka açılardan bakabilmenin ve görmenin bir
bina inşa edilip içine yerleştirilmiş hali! O yüzden herkes her yerde
Barcelona’ya gitmenin olmazsa olmazı diyor buraya, ufkunuz açılıyor, zekaya
hayranlık duyuyorsunuz. Dali müzesinin hemen ardından Dali’nin mücevher
tasarımlarının olduğu diğer müzeyi de gezdik.
Ardından Figueras Kalesi’ne bir göz atalım dedik ama sıcakta
çok gereksizmiş, maalesef görmeden bilemedik.
Figueras’tan trene binip bu kez bir başka tarihi kasaba Girona’ya ulaştık. Floransa görünümlü, Orta Çağ kasabası Girona zamanında Yahudiler’in gettosu olarak kurulmuş nehir kenarında rengarenk, birbirine yaslanmış eski evlerden oluşuyor, şehrin içinde ise daracık sokaklarda kaybolmak lazım. Gerçekten görülesi. Bir de bütük katedral var burada upuzun merdivenlerden tepedeki devasa katedral çok çok heybetli.
Sokaklar arasında
gezinirken tarihi bir ev yapımı çikolata ve türevleri bulunan bir mağazaya
giriyoruz. Kendimi kaybediyorum burada, bir kere nefis bir koku var burada.
Biscottiler, çikolatalar, likörler, kurabiyeler… Tadarak hala yemeye
kıyamadığım kocaman bir tablet çikolata alıyorum, bir tane de çikolata likörü, Türk
kahvesi yanına keyif yapmak için. Ama aklım o mağazada kalıyor kimbilir daha ne
lezzetler vardı içinde!
Pazar günü ve siesta saati her yer bomboş ve müthiş sıcak,
soğuk bir şeyler içip trene yetişiyoruz.
Otele gelip üzerimizi değiştirip şehir merkezine atıyoruz
kendimizi. İnternet araştırmalarımda bulduğum yerlerden birkaçına bakıyoruz
ancak Pazar olduğu için bazıları kapalı, bazılarının önünde sıra var. Bense
sabahki fırın kahvaltısıyla akşamı etmişim, müthiş açım o yüzden açık havada
bir mekana oturuyoruz.
Garson tesadüfen 22 yıldır orada yaşayan bir Türk çıkıyor,
biraz sohbet muhabbet, şarap, tapas derken gece yarısı oluyor. Bu arada orada
içtiğimiz Katalan şarabı Vine Esmeralda aklımızda kalıyor. Alınacaklar listemize
ekliyoruz.
Erken başlayan gün, sıcak, yorgunluk derken otel yolunda
bile uyuyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder