Malum sevgililer günü… İster “aaa önemli tabi” diyelim,
ister “kapitalizmin tuzakları bunlar, birilerinin cebine para girsin diye her
şey” diyelim, hatta bizim kızlar arasında espriyle karışık “ay ben sevgililer
gününde erkeğe hediye almayı sevmiyorum” gibi gerekçeler uyduralım bir ucundan bu günün
anlamına kapılıp gidiyor insan.
Her yanda kırmızı kalpler, pelüş ayılar, aşka dair
reklamlar, afişler varken “aşk” gibi bizi içimizin en nadide yerinden yakalayan
bir konuya ne kadar kayıtsız kalınabilir ki?
14 Şubat önemli…
Diğer 364 günümüz de…
Heyecan duymak çok kolay, kapılıp gitmek…
Zor olan, var olan bir şeyi aynı istikrarda, aynı heyecanda
tutmak. Hani zamanında bir milli eğitim bakanı demiş ya “şu okullar olmasa işim
çok kolaydı” diye, ben de diyorum ki “şu ilişkiler olmasa aşkı yaşamak çok
kolaydı!”
Evliliğimin ilk günlerinde sevdiğim ve her konuşmamızda beni
aydınlanmadan aydınlanmaya sürükleyen bir üstadımla sohbet ediyorduk.
Çalışma masasındaki kalemlikten bir makas çekti, bir de
kalem. “Bak” dedi, “bu sensin, bu da hayatındaki insan. Sen onu makas olarak
sevmişsin, o seni kalem. Makasın en önemli özelliği kesmektir, kalemse yazar. Sen
ilerleyen zamanda “makas neden yazmıyor” dersen mutsuz olursun, mutsuz edersin,
aynı şekilde karşındaki “kalem neden kesmiyor” diye üstüne gelirse bu ilişkiyi
yürütemezsiniz. Bu ikili ilişkide uyum %51 ise bu ilişki yürüyor, %49 ise
yürümüyor. İki taraftan biri haklı, suçlu, iyi, kötü anlamına gelmiyor bu,
sadece biri makas, biri kalem yaradılışında olduğu ve birbirlerinin makas ve
kalem olduğunu unutmalarından kaynaklanıyor.”
Sanırım gözlerim ışıldamıştır. Çünkü bazı klişe şeyleri
duymaktan çok yorulmuştum ve adaptasyon evresi nedeniyle hayli zorlanıyordum.
Sonra konuşmanın en can alıcı yeri geldi:
“Evlilik, ilişki, birliktelik adı ne olursa olsun, boş bir
kabı her geçen gün yeni güzelliklerle dolduracağız zannediyoruz, aslında olan,
bize dolu verilen bir kabı yaşanan olumsuzluklarla her gün azaltıyor olduğumuz.
Boş kap dolsun diye beklemek değil, dolu kap boşalmasın diye uğraşmak gerek…”
Zaman zaman Mr. Balmy ile atışmalarımızda hep aklıma geliyor
“o makas, ben kalem, dolu kap…” Yaradılışın verdiği fevriliklerim,
sabırsızlıklarım var, hatta itiraf etmeliyim ki dırdırcı bir yanım da var. Onun
da enteresan bir rahatlığı, umursamazlığı var. Bunlar geriyor bazen bizi, tartışmalarda
karşındakine affedilmeyecek şeyler söylemek, içine yara olacak şeyler yapmak
dolu kabı boşaltıyor. Ben kendimi eğitmeye çalışıyorum, birbirimize bir şeyler
öğretmeye gelmişiz dünyaya buna inanıyorum, birlikte olup birbirine bağlandıkça
her şeyi öğreniyor insan, kavga etmeyi, tartışma adabını bile…
Ama birini sevmek öyle bir şey ki…
Kendine bir şey almaktansa ona alıp, onu mutlu etmeye
uğraşmak demek…
Sürpriz yapılmasından çok ona sürpriz yapmayı sevmek demek…
Onun her şeyiyle ilgilenip o talep etmese de onun için fedakârlıklar
yapmayı mutluluğun bir parçası saymak demek…
Kavga da etsen, çok da kızsan, onu özlemek ve merak etmek,
barışmak için can atmak demek…
Sonuna kadar haklı da olsan geri adım atmayı bilmek, “ben de
ona şurada haksızlık ettim” diye düşünebilmek demek…
Ve tabi ki bunun ne kadar zor bulunan bir şey olduğunu hep
hatırlayıp sevdiğinize dört elle sarılmak, aşkınızın peşinden koşmak demek… Bir
bilenin dediği gibi:
“Sevdiklerinize
uçmaları için kanatlar, geri dönebilmeleri için kökler verin… Ve de yanınızda
kalmaları için nedenler…”
Mutluluk ve aşkla…
*Görseller ve başlıkta geçen söz kaynağını bulamadığım alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder