Yedi yıl önce üniversiteyi bitirip toy bir müfettiş
yardımcısı olarak kendimi Türkiye’nin farklı illerinde bulduğum zamanlarda ilk
kez gitmiştim Eskişehir’e. Porsuk Çayı’nın iki kıyısında dizilmiş mekanlar,
Ankara’da daha önce karşılaşmadığım bir ortam ve gerçekten özgün gece mekanları
ile oradaki günlerimin güzel geçmemesi mümkün değildi zaten!
Şimdi bugüne döndüğümüzde masa başında sabitlenmiş
durumdayım ve gitmek hissi de beni sık sık dürtüyor. O yüzden belki, hiçbir şey
yapamazsam akşamımı spor salonunda geçireyim derdiyle günlerimi geçiriyorum,
sabit kalmak bana göre değil.
Ancak kış gelip bizim bütçe süreçlerine girmemiz dolayısıyla
izin kullanma imkânı da kalmayınca, üstelik kışın soğuk havaları, erken
kararmaları da işin içine katılınca hareket kabiliyetinin kısıtlanması, gitme
isteğimi katlıyor. İşte tüm bunlar kaşıntı misali “nereye gitsem” aranmalarının
başlangıç noktası oluyor ve “bari yakın bir yerlere gidelim” ile sonuçlanıyor
(en azından) J
Geçen Pazar sabahın erken saatinde kendimizi hızlı trende
bularak başladık maceramıza. Business class’ta birkaç liralık farkla son derece
konforlu bir seyahat geçirip yine erken saatte attık kendimizi Eskişehir’in
sokaklarına.
Niyetimiz kahvaltıyla başlamaktı ama trendeki sandviç bizi
ziyadesiyle tok tuttuğundan önce zamanında teftiş yaptığım şubeyi, civarında
alışveriş yaptığım marketi, ayakkabı ve kestane şekeri aldığım dükkanları Mr.
Balmy’e gösterip ardından meşhur Papağan Çiğbörek’i de tanıttıktan sonra Porsuk
kenarındaki Hatır Kahvesi’nde sabah kahvemizi içmeye karar verdik. Eskişehir
Ankara ve İstanbul’dan sonra size çooookkk ucuz gelecek haberiniz olsun!
Kahvenin ardından 4square’i açıp Odunpazarı’nın yolunu
tuttuk, çok uzun sayılmayacak bir yürüyüşün ardından tarihi Odunpazarı
evlerinin arasında bulduk kendimizi. Sokaklarda dolaştık, ruhu yakalamaya
çalıştık. Sonra karnımız acıkmaya başlayınca çibörek yemek gerek diyerek
yine 4square’den Odunpazarı civarında çibörek yenilecek mekanları araştırıp
Kırım Tatar Kültür Evi’nin doğru adres olduğuna kanaat getirdik. Tarihi
caminin önünden sola dönüşte nefis acı biber ve yaprak sarması eşliğinde
çibörekleri yiyip tavsiye üzerine bir porsiyon samsa tatlısını da Mr. Balmy ile
paylaştık.
Tam yemeği yiyip kalkmak üzereyken çocukluk arkadaşımdan bir
mesaj geliyor, “ben de senin yakınlarındayım, arasana beni.” Taylan, çocukluk
arkadaşım, Ankara’da yaşıyor, Eskişehir’de okumuştu, haftasonu için üniversite
buluşması yapmak üzere Eskişehir’e gelmiş, caminin içindeki el sanatları dükkânlarını
geziyormuş. İki dakikalık mesafe var aramızda!
Hemen Külliye’nin içine giriyoruz. Lületaşı müzesi, ebru,
lületaşından takılar gibi çeşitli el sanatları ürünleri satılan minik dükkânlar
ve kubbe altında tasavvuf müziği korosu çalışmaları var burada. Taylan’dan
Eskişehir tavsiyelerini alıyorum. Sonra kendime lületaşından bir kolye ve minik
bir küpe alıp biraz tasavvuf korosunu dinliyoruz, lületaşı müzesini de
gezdikten sonra Odunpazarı sokaklarında dolaşıyoruz ve tarihi Osmanlı macunu
bulup birbirimize ısmarlıyoruz.
Ardından tavsiye üzerine Sazova Kültür ve Bilim Parkı’nın
yolunu tutuyoruz. Burası Türkiye için gerçekten büyük ve önemli bir merkez
olmuş. Fizik deneylerinin, uzay müzesinin bulunduğu, dev bir havuz, kafelerin
yer aldığı bir komplex. Bir yanda Kristof Kolomb’un gemisi var, diğer yanda
Disneyland Şatosu’nun birebir aynısı. Bence Eskişehirlilere verilmiş güzel bir
armağan, nefes noktası olmuş ayrıca öğrenciler için fizik kurallarını cümleler ve formüllerle öğretmek yerine deneylerle göstermek açısından da harika bir yer. Parkın çevresinde dolaşan küçük bir tren de var,
parkta turladıktan sonra trene binip bir tur atıp parktaki gezimizi
noktalıyoruz.
Parkın ana girişinin karşısından dolmuşa binip yeniden şehir
merkezine gidiyoruz. Bir şehirdeki son birkaç saat en iyi nasıl geçirilirse biz
de onu yapıyoruz. Barlar Sokağı’na kendimizi atıp Los Amigos’ta bira patates
ikilisinin kollarına bırakıyoruz kendimizi. Tam o esnada spor hocam İnci’den
mesaj geliyor, “ye onları sen ye, ben de gelince seni yiyeceğim.” Midem
kasılıyor o anda. Tamam yarın pazartesi, yarın diyete kaldığım yerden devam
diyerek kendimi rahatlatıyorum.
biranın ardından istasyona doğru yollanıyoruz.
Yorgunluk, soğuk, çakırkeyif hallerle trende yanaklarımız yana yana Ankara’ya
varıyoruz, erkenden sızıp kalıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder